top of page

Veba ve 1984 Eserlerinde Bireyin Toplumsal Düzensizliğe ve Baskıya Karşı Direniş Biçimlerinin İncelenmesi

Dünya tarihi boyunca, bireylerin toplumsal düzensizlik ve baskıya karşı direnişi, insanlığın en temel ve evrensel mücadelelerinden biri olmuştur. Tarihin farklı dönemlerinde, çeşitli coğrafyalarda ve farklı toplumsal yapıların içinde insanlar; adaletsizlik, zorbalık ve totaliter rejimlere karşı direnmiş, özgürlük ve insan onuru için mücadele etmişlerdir. Bahsedilen direniş, sadece fiziksel bir mücadele değil, aynı zamanda ahlaki ve psikolojik bir savaştır; bireyin kendi içindeki özgürlüğü ve insanlık değerlerini koruma çabasıdır. Edebiyat, bu evrensel mücadelenin en güçlü anlatıcılarından biri olarak, farklı dönemlerde ve koşullarda bireylerin direnişini gözler önüne serer. Albert Camus’nun Veba ve George Orwell’ın 1984 romanları, bireylerin toplumsal düzensizlik ve baskıya karşı verdikleri mücadeleyi inceleyen iki klasik eserdir. Bahsedilen iki roman, farklı bağlamlarda bireylerin nasıl direndiğini ve bu direnişin insanlık için ne anlama geldiğini sorgular. Makalede, 1984 ve Veba eserlerinde bireyin toplumsal düzensizliğe ve baskıya karşı bireysel ve toplumsal direniş biçimleri incelenmektedir.


Bireysel direniş, baskıya karşı bireyin kendi içsel mücadelesi ve ahlaki duruşuyla ortaya çıkar. George Orwell’in 1984 romanında Winston Smith’in bireysel direnişi, totaliter rejimin baskısına karşı düşünsel özgürlüğünü koruma çabası olarak incelenebilir. Winston, Parti’nin kontrol ettiği bir dünyada, düşüncelerini ve duygularını gizlice yaşar. Bahsedilen durum, onun bireysel direnişinin temelidir ve edebiyat eleştirmeni Lionel Trilling’in Kültürün Ötesinde eserinde bahsettikleri doğrultusunda değerlendirilebilir. Trilling’e göre, bireyin aşina olduğu yaşam tarzına benzemeyen farklı yaşam tarzlarıyla tanışması, direnişe katkıda bulunabilir. Winston’un Julia ile olan ilişkisi, bu bağlamda önemlidir. Julia’nın yaşam tarzı, Winston’un düşünsel özgürlüğüne kapı aralar ve bu farklılık, Winston’un Parti’ye karşı bireysel direnişini güçlendirir. Winston’un gizlice tuttuğu günlük, "Özgürlük iki kere ikinin dört ettiğini diyebilmektir. Eğer buna izin verilirse, arkası gelir." (Orwell,2014:106) ifadesiyle düşünsel özgürlüğünü koruma çabasını yansıtır. Bahsedilen durum, bireysel direnişin bir göstergesidir; Winston’un düşünceleri ve duyguları üzerindeki kontrolü, onun Parti’nin dayattığı gerçekliğe karşı bir başkaldırıdır. Winston’un bireysel direnişi, onun zihinsel bağımsızlığını koruma çabasıyla şekillenir. Julia ile yaşadığı yasak aşk ve gizlice tuttuğu günlük, bu direnişin somut örnekleridir. Ancak Winston’un Parti’ye karşı direnişi nihayetinde başarısızlığa uğrar. "İnsanoğlu, kimi zaman, acıya dayanabilir, en ölümcül acıya bile. Ama herkesin asla dayanamayacağı, aklından geçirmek bile istemeyeceği bir şey mutlaka vardır." (Orwell,2014:320) ifadesi, bireysel direnişin sınırlarını ve insan doğasının zayıflıklarını vurgular. Winston, işkenceye dayanamayarak ihanet eder ve Parti’nin kontrolüne boyun eğer. Bahsedilen durum, bireysel direnişin zorluklarını ve baskıcı rejimlerin birey üzerinde nasıl ezici bir etki yapabileceğini gösterir. Albert Camus’nun Veba romanında ise bireysel direniş, karakterlerin kişisel ahlaki sorumlulukları ve salgına karşı verdikleri bireysel mücadeleler ile belirginleşir. Doktor Rieux, salgın karşısında sürekli olarak hastalara yardım ederken, gazeteci Rambert ise başlangıçta kaçmayı düşünür, ancak sonunda kasabada kalıp mücadele etmeye karar verir. Rambert’in kasabada kalma kararı, Trilling’in düşüncesine uygun olarak, bireyin tanıştığı yeni yaşam tarzının direnişine olan katkısını gösterir. Rambert'in, "Ama tek başına mutlu olmaktan utanılacak bir yan var." (Camus,2023:208) ifadesi, onun içsel direnişini ve ahlaki duruşunu yansıtır. Doktor Rieux’nun, "Tek tek her çektiği acının aynı zamanda başkalarının da acısı olduğu ve acının çoğu kez tek başına yaşandığı bir dünyada, böyle bir şeyin bir kazanç olduğu düşüncesi onu durdurmuştu," (Camus,2023:297) ifadesi, onun bireysel direnişinin derinliğini ve topluma karşı duyduğu sorumluluğu vurgular. Rieux ve Tarrou’nun bireysel çabaları, onların içsel direnişlerini ve ahlaki duruşlarını ortaya koyar. Her bir karakter, kendi içsel mücadelesini vererek, bireysel direnişin farklı yönlerini sergiler. Rieux’nun, "Evet, sürekli olarak içimizde taşıdığımız o boşluk o belirgin heyecan, mantıksızca geriye dönme ya da zamanın akışını hızlandırma isteği, belleğin o alev alev okları; işte buydu sürgün duygusu." (Camus,2023:77) ifadesinde geçen sürgün duygusu, karakterlerin kendilerini sıkışmış hissetmeleriyle birlikte salgına karşı verdikleri bireysel direnişi şekillendirir, onları içsel boşluklarına rağmen ahlaki sorumluluklarını yerine getirmeye iter ve bireysel direnişin ne kadar güçlü olabileceğini gösterir. 


Toplumsal direniş, bireylerin kolektif olarak baskıya karşı harekete geçmesi ve dayanışma içinde olmasıdır. Albert Camus’nun Veba romanında toplumsal direniş, kasaba halkının salgına karşı verdiği ortak mücadele üzerinden incelenebilir. Hannah Arendt’in kamusal alanda aktif katılım ve eylem üzerine düşünceleri, toplumsal direnişin önemini vurgular. Doktor Rieux, Rambert, Tarrou ve diğer gönüllüler, salgına karşı birlikte çalışarak dayanışma içinde olurlar. Bahsedilen kolektif mücadele, toplumsal direnişin etkili bir biçimde nasıl gerçekleştirilebileceğini gösterir. Şehrin karantinaya alınması ve halkın bu duruma karşı birlikte mücadele etmesi, bireylerin sadece kendi başlarına değil, aynı zamanda bir toplum olarak da baskıya karşı direnebileceğini kanıtlar. Eserin sonlarına doğru halk artık umudunu kesmeye başladığı zaman, "Zaten en ufak umudun tüm bir halk için olanaklı hale geldiği anda vebanın kesin egemenliği sona erdi diyebiliriz." (Camus,2023:267) ifadesi, dayanışmanın ve ortak mücadelenin sürekli bir gereklilik olduğunu vurgulayarak birlikte bu durumdan çıkılabilceğine değinir. Rieux ve diğerlerinin çabaları, dayanışma ve ortak eylemin gücünü simgeler. Tarrou’nun söylediği gibi, "Bireysel yazgı diye bir şey artık yoktu; veba ve herkesin paylaştığı duygulardan oluşmuş ortak bir tarih vardı," (Camus,2023:169) ifadesi, bireyin toplumsal bir sorumluluk taşıdığını ve bu sorumluluğun, bireysel eylemleri aşarak kolektif bir mücadeleyi gerektirdiğini belirtir. Hannah Arendt’in belirttiği gibi, kamusal alanda aktif rol almak ve dayanışma içinde hareket etmek, toplumsal direnişin temelini oluşturur. Rieux ve diğerlerinin çabaları, bu düşüncenin somut bir örneğidir. 1984’de ise toplumsal direniş neredeyse imkansız hale gelmiştir, çünkü Parti’nin baskısı altında bireylerin bir araya gelmesi ve kolektif bir direniş örgütlemesi engellenir. Ancak, Winston’un direnişine dair umut ışığı, proleterlerin potansiyel direnişidir. Winston, proleterlerin kendi güçlerinin farkına varmaları halinde, Parti'ye karşı potansiyel bir tehdit oluşturabileceklerine inanır. Ancak, proleterlerin kendi güçlerinin bilincine varamamaları, toplumsal direnişin önündeki en büyük engellerden biridir. Winston'ın belirttiği gibi, "Bilinçleninceye dek başkaldıramayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler." (Orwell,2014:95). Alıntıda bahsedilen durum, toplumsal direnişin, bireylerin toplumsal bilinçlerinin gelişmesine ve kolektif bir aksiyon için bir araya gelmelerine bağlı olduğunu gösterir. Julia'nın Winston'a olan tutumu, onun toplumsal direnişe dair umutlarını artırır. Julia, Parti'nin baskısına karşı kendi başına bir direniş sergiler ve Winston'un umutlarını canlandırır. Ancak, Parti'nin baskısı ve kontrolü altında, bireysel direnişlerin toplumsal bir harekete dönüşmesi zorlaşır. Orwell'in vurguladığı gibi, "Her gün, her saat hayata dört elle sarılmak, gelecekten yoksun olduğunu bile bile günübirlik yaşamayı sürdürmek, tıpkı hava olduğu sürece nefes almayı bırakamamak gibi karşı konulmaz bir içgüdüydü," (Orwell,2014:182). Alıntısı verilen ifade, toplumsal direnişin engellerini ve bireylerin baskı altında nasıl yaşamlarını sürdürmek zorunda kaldıklarını açıkça gösterir. Toplumsal direnişin imkansız hale geldiği bu dünyada, bireylerin direnişi bile baskıcı rejim tarafından yok edilir.


Albert Camus’nun Veba ve George Orwell’ın 1984 eserlerinde, bireylerin toplumsal düzensizlik ve baskıya karşı direniş biçimleri farklı perspektiflerden ele alınmıştır. Veba eserinde, Doktor Rieux ve Rambert gibi karakterler, salgına karşı verdikleri ahlaki ve toplumsal mücadele ile dayanışmanın gücünü vurgular. Bahsedilen mücadele, bireylerin ortak çabalarının nasıl toplumsal direnişe dönüştüğünü gösterir. Buna karşılık, 1984 eserinde Winston Smith'in totaliter rejime karşı düşünsel özgürlüğünü koruma çabası, bireysel direnişin sınırlarını ve zorluklarını ortaya koyar. Winston’un Julia ile ilişkisi ve gizlice tuttuğu günlük, onun bireysel başkaldırısının göstergeleridir. Ancak, Parti’nin ezici baskısı altında bu direnişin başarısızlığa uğraması, toplumsal direnişin imkansızlığını gözler önüne serer. Her iki eser de, bireysel ve toplumsal direnişin farklı yönlerini ve önemini vurgulayarak, insanlığın özgürlük ve adalet arayışının evrenselliğini ortaya koyar. Camus’nun karakterleri, dayanışma ve ortak çaba ile salgına karşı direnerek, toplumsal sorumluluğun ve kolektif mücadelenin önemini gösterirken; Orwell’ın karakteri Winston, bireysel direnişin zorluklarını ve totaliter rejimlerin birey üzerindeki ezici etkisini vurgular. Sonuç olarak, Veba ve 1984 romanları, toplumsal düzensizlik ve baskı durumlarında bireyin hem bireysel olarak hem de toplumsal olarak direnişinin insanlık için ne anlama geldiğini sorgular ve direnişin, insan onurunu korumanın temel bir unsuru olduğunu gösterir.



Kaynakça:

Orwell, George. 1984. İstanbul, Can Yayınları, 2014.

Camus, Albert. Veba. İstanbul, Can Yayınları, 2023.




bottom of page