top of page

Teraziye Koyulan Ağırlıklar: İnsan İradesi ve Tarihsel Süreç


“Tarihsel oluşun bir ilerleme olması gerekmez, o bir gerileme de olabilir. Çünkü tarihsel oluş mantık kurallarını izlemez. Tarihsel oluşun bir mantığı yoktur; tarihsel oluş, mantığın yasalarına göre olup bitmez, fakat tarihsel oluş, bütün insan olaylarında olduğu gibi, kör de değildir. Eğer insan körü körüne hareket etmezse, onun daima terazinin bir köşesine atacağı ağırlıkları vardır. Fakat insan, her şeye gücü yeten bir varlık değildir; tarihin akışını ele alıp, onu istediği gibi yönetemez.”

 

Doğan Özlem, “Takiyettin Mengüşoğlu’da İnsan Kavramı”, Yüzyılımızda İnsan Felsefesi, Takiyettin Mengüşoğlu’nun Anısına, Yayına hazırlayan: İoanna Kuçuradi, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara 1997, s. 31.

 


            Doğan Özlem, yukarıda verilen alıntısında tarihin yönünü ve tarihsel sürecin insan faaliyetleriyle bağlantısını ele almaktadır. Geçmişten günümüze doğrusal bir zaman diliminde ilerleyen tarih, tam anlamıyla mantık kurallarını izlemez. Tarihsel oluş, belirli bir yönde ilerlemek zorunda değildir. İyiyle kötü arasında gidip gelebilir, hem ilerleme hem de gerileme gösterecek biçimde tesir edebilir. Buna rağmen tarihsel oluş tamamen rastlantısal da değildir. Tarihsel bağlamda gerçekleşen her olay, kendisinden önce gerçekleşen olayların ve insan faaliyetlerinin birer sonucu niteliğindedir. Tarihsel olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkileri, tarihsel sürecin yönünü belirler. İnsan iradesi ve faaliyetleri de bu süreçte rol oynar ancak bu rol mutlak değildir. İnsan iradesi, her şeyi kontrol edebilecek bir güce sahip değildir.

           

            Alıntıda sözü geçen “Tarihsel oluşun bir mantığı yoktur.” ifadesiyle kastedilen, tarihsel sürecin doğası gereği daimi bir ilerleme ya da gerileme ile sınırlı olmayışıdır. Bu çerçevede düşünüldüğünde, tarihsel olgulara yönelik basitleştirici ve sınırlı bakış açıları tarihsel süreci incelemede yetersiz kalacaktır. Tarihsel süreç, ekonomik ve toplumsal reformlar, bilimsel ve teknolojik gelişmeler, gerçekleşen coğrafi keşifler gibi insanlığın yararına yönelik faaliyetlerin yanı sıra milyonlarca insanın ölümüne sebebiyet veren savaşlar, doğal kaynakların yönetilememesi, insan haklarının ihlali ve toplumsal sınıf farkları nedeniyle ortaya çıkan adaletsizlik gibi gerilemeye yönelik sorunları da kapsar. Bu bağlamda Doğan Özlem de tarihsel oluşun belirli mantık kurallarını izlemediğini aktarır. Fransız Devrimi örnek alınarak bu açıklama temellendirilebilir. Fransız Devrimi, Voltaire, Jean-Jacques Rousseau, Diderot gibi düşünürlerin de etkisiyle özgürlük, eşitlik ve milliyetçilik gibi olguların toplumsal temellerini oluştursa da şiddet ve kaos ortamlarını da beraberinde getirmiştir. Bu nedenle Devrim’in başlarında önem kazanan ideallerle gerçekleşen olaylar birbirine ters düşen sonuçlar doğurmuştur. Başlangıçta düzenlenmesi hedeflenen toplumsal yapı, yaşanan Terör Dönemi’nde daha da karmaşık bir hâl almıştır. Bu durum, tarihsel olayların belirli mantıksal kuralları takip ederek ilerlemek zorunda olmadığını kanıtlar.

 

            Tarihsel süreç, tamamen kontrol edilebilir süreç olmasa da, rastgele gerçekleşen olaylar zincirinden ibaret değildir. İnsanın sınırlı iradesi ve faaliyetleri, tarihsel olguları şekillendirebilecek bir güce sahiptir. Tüm bu faaliyetler, beklenen ya da beklenenden farklı şekilde tarihsel süreci bir bütün olarak etkiler. Bireyler ve toplumlar, ekonomik, politik ya da ahlaki açıdan yaptıkları tercihlerle tarihsel sürecin yönünü belirleyebilir. Bunun tersi olarak tarihin de insanı şekillendirdiğini söylemek mümkündür. Alıntıda geçen “ (...) tarihsel oluş, bütün insan olaylarında olduğu gibi, kör de değildir.” ifadesi de bu durumu açıklamaktadır. İnsanlar kontrol gücünü tamamen elinde tutmasa da, tarihsel süreci biçimlendirirken bilinçli davranarak tercihleriyle dengeyi sağlamalıdır. Özlem,  bu durumu  “Eğer insan körü körüne hareket etmezse, onun daima terazinin bir köşesine atacağı ağırlıkları vardır.” ifadesiyle açıklar. Tarihsel oluşun kör olmadığını açıklamak adına Sanayi Devrimi örneği verilebilir. Sanayi Devrimiyle başlayan ekonomik faaliyetler, sera gazı salınımını artırarak içinde yaşadığımız gezegen ve ekosistemi olumsuz etkilemiştir. Günümüzde hâlâ tartışılan iklim değişikliği sorununu da beraberinde getirmiştir. Tarihsel süreçte gerçekleşen bu olumsuz durumun etkileri, doğal kaynakların yönetimi sağlanırsa ve sürdürülebilir enerji kaynakları kullanılırsa en aza indirgenebilir durumdadır. İnsanların kullandığı kaynak tercihi, uzun vadede olumlu değişimlere yol açabilecek güçtedir. Bu örnek, insan faaliyetlerinin tarihsel süreç üzerindeki etkisini ve tarihin rastgele bir sürece dayalı olmadığını göstermektedir.

 

            Sonuç olarak,  Doğan Özlem bu sözüyle tarihin yalnızca ilerleyen ya da gerileyen tek yönlü bir süreç olmadığını, tarihin mantığın yasaları doğrultusunda ilerlemediğini ancak insanların bu süreçte rol oynadığını ancak bu rolün mutlak etkilere sahip olmadığını açıklar. Tarihsel akış, tamamıyla bireylerin ve toplumların kontrolüne bağlı olmasada insanlar tarihi etkileyebilir, tarih de bireyleri ve toplumları şekillendirebilir. Bu nedenle insan, kaderci bir yaklaşımla değil, bilinçli tercihlerle hareket etmelidir. Bu bağlamda, insanın tarihsel süreçte hem etkin rol alan bir özne hem de kontrolü tamamıyla elinde bulundurmayan sınırlı bir varlık olduğu çıkarımı yapılabilir.

bottom of page