top of page

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi


İçindekiler:

  1. Giriş

  2. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin Kabulünden Önce İnsan Hakları Kavramı

    2.1 Magna Carta

  3. İnsan Haklarının Beyannamesinin Ortaya Çıkışı

    3.1 Birleşmiş Devletlerin Kuruluşu ve İşleyişi

    3.2 İnsan Hakları Beyannamesinin Birleşmiş Milletler Kabul Edilişi

    3.3 İnsan Hakları Beyannamesinin Kabul Edilmesinde Ülkelerin Oy Kullanımları

  4. İnsan Hakları Beyannamesinin İçeriği

  5. İnsan Hakları Beyannamesi Ardından Kabul Edilen İkiz Sözleşmeler

    5.1 Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi

    5.2 Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi

  6. Sonuç



  1. Giriş


Hak kavramı insanlık tarihi boyunca toplumların düzenli yaşayabilmesi için oldukça önemli bir kavramdır. Hak kavramı, bireyin belli bir duruma karşı aksiyon alabilme yetkisi ile tanımlanabilmektedir. Kişinin hakkı kullanıp kullanmaması kendi elindedir ancak bu hakların hukuk güvencesi ile tüm insanlara eşit olarak verilmesi büyük önem taşımaktadır. Ulusal güvenlik ve barışın sağlanabilmesi bireylerin temel hak ile özgürlüklerinin sağlanması ve korunmasından geçmektedir. İnsan hakkı kavramı sadece son yüzyıllarda oluşmuş ve üzerine düşünülmüş bir kavram değildir. Toplumlar insan haklarının ihlal edilmesini önlemek ve korunmasını sağlayabilmek adına girişimlerde bulunmuştur. İnsan hakkı kavramının ilk önce Avrupa’da ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu kavramdan ilk olarak 1215 yılında İngiltere kralı John tarafından kabul edilen “Magna Carta” belgesinde bahsedildiği görülebilmektedir. Bu belge kralın birtakım haklarını kısıtlayan ve insan haklarına yer veren bir belge niteliği taşımaktadır. Belgenin sahip olduğu bu nitelikler ve oluşturduğu etki nedeniyle baskıcı devlet rejiminin zayıflamasına neden olmuş ve insan hakkı kavramının toplumda bir yer edinmesinde ve somutlaştırılmasında öncü olmuştur. Magna Carta belgesinden detaylı bir şekilde makalenin ilerleyen kısımlarında bahsedilecektir. Daha sonrasında 1700’lerde Amerika tarafından yayınlanan Bağımsızlık Bildirgesi de insan hakkı görüşünün yayılması konusunda Magna Carta kadar önemlidir. Hak ve insan hakkı kavramları tarih boyunca insanlığın gelişimi ile birlikte yeni bir seviyeye yükselmiştir. Bu hakları nesnelleştirmek ve dünya kamuoyunun dikkatini çekmek amacı ile birtakım sözleşmeler ve bildirgeler yayınlanmaya devam edilmiştir. Özellikle 20. yüzyıl boyunca yaşanmış savaşlar; ırkçılık, sömürgecilik, emperyalizm ve ayrımcı uygulamaların artması gibi sonuçlar doğurmuştur. Bu sebeplerden dolayı bu yüzyıl insan haklarının korunması açısından parlak bir yüzyıl olmamıştır. Bu durumun önüne geçebilmek adına komiteler tarafından insan haklarının korunmasını sağlayabilmek adına adım atma gereği hissedilmiştir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Fransız İnsan ve Yurttaş Hakkı Bildirgesi insan hakları görüşünün günümüz dünya siyasetinde etki oluşturmasını sağlayan en önemli bildirgelerdendir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden yaklaşık üç yıl sonra, Birleşmiş Milletler tarafından 10 Aralık 1948’de yayımlanmıştır. Beyanname bağlayıcı olmamasına karşın insan haklarının ülkelerce anlaşılıp geliştirilmesi ve korunması için somutlaştırılmış bir belge niteliği taşımaktadır. İnsan hakları günümüzde toplumun gelişimi için önem arz eden konulardan biridir. Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen insan hakları sözleşmeleri ve beyannameleri sayesinde insan hakları özellikle de azınlık hakları ülkeler tarafından tanınmıştır. Fakat sanılanın aksine İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan yıkımlar sonrasında ülkelerin tepkisi üzerine aniden ortaya çıkmamıştır. Özellikle Adolf Hitler’in 1930’lu yıllarda Nasyonal Sosyalist Parti ile iktidara gelmesinden sonra yaşanan soykırımlar bu belgenin ortaya çıkmasında oldukça etkili olmuştur ancak ortaya çıkışındaki tek etken değildir. Yüzyılın başlarında bazı devletlerin, kişilerin ve kurumların insan haklarını korumaya ve geliştirmeye yönelik çalışmaları bildirgenin ortaya çıkmasında büyük rol oynamış ve geliştirilmesini kolaylaştırmıştır. Bildirge düşünülenin aksine tüm ülkelerce eş zamanlı olarak kabul edilmemiştir ve bazı ülkeler çekimser yaklaşmış olup önergeyi reddeden ülkeler de bulunmaktadır. Bildirgenin yayınlanmasından sonra okullarda okutulması, yorumlanması ve medyada paylaşılması ile insanları haklar konusunda eğitmek ve hakları geniş bir kitleye tanıtılması olmuştur. Bu çalışmanın yazımındaki amaç hak kavramının İnsan Hakları Beyannamesinde ele alınışını incelemek ve bu belgenin yayınlanmasından sonraki zaman boyunca toplumları hangi açılardan etkilediğini göstermektir. Ayrıca bu belgenin günümüz yaşantısına ne tür katkılar sağladığına değinilecek ve İHEB’in yayınlanmasına katkı sağlayan ve öncü olan bazı sözleşme ve belgelerden bahsedilecektir.



  1. İnsan Hakları Beyannamesinden Önce İnsan Hakları Kavramı


İnsan hakları ırk, cinsiyet, din, dil ve etnik köken gözetmeden tüm insanların yararlanabileceği hak ve özgürlükler bütünüdür. İnsan hakları, tüm insanların sahip olduğu hakların eşit olması gerektiği ilkesini savunur. İnsan hakları günümüzden çok uzun süre öncesinde ortaya çıkmış, yapılan anlaşmalarda korunması konusunda ortak kanıya ulaşılmış bir değer bütünü olarak tanımlanır. Kişi hak ve hürriyetleri kişiye tamamen bağlı olmakla birlikte vazgeçilemez ve devredilemez niteliktedir. İnsan hakları tarih boyunca hukuki, din ve felsefe gibi alanlardaki gelişmeleri içermektedir. Günümüzde insan hakları Batı’da doğup ve gelişmiş olup Batı kökenlidir. Her ne kadar insan hakları 2. Dünya Savaşı zamanlarında dikkat çekmiş bir konu olsa da tarihi çok daha öncelere dayanmaktadır.


Eski Yunan (MÖ 756-146) ve Roma döneminde (MÖ 27-MS 395) yaşayan insanların devlete karşı sahip olduğu herhangi bir hak söz konusu olamamıştı. Bu zamanlar, insanlar hem

kilisenin hem feodalitenin baskısı ile hak ve özgürlüklerinden yoksun bir şekilde yaşamak zorunda kalmışlardır. Bu duruma bakılarak, bu dönemde Batı’da insan hakları kavramı ile ilgili bir duruma rastlanmamıştır. Bu dönemde krallar tanrısal bir varlık olarak görülmüş ve mutlak bir egemenliğe sahip olduklarına inanılmıştır. İlerleyen tarihsel süreçte Orta Çağ’da başlayan savaşların sonucunda Batı’da yeni çağa geçilmiş ve feodal düzen yıkılıp merkezci devlet yönetimi benimsenmiştir. İnsan hakları ve bu hakların dokunulmaz olduğu fikri 17. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Hakların ortaya çıkmasındaki ilk aşama 17. ve 18. yy’daki burjuvazinin o zamanki sistemlere yaptıkları isyanlar olmuştur. Bu direnme sayesinde eşitlik, özgürlük ve adalet kavramları ortaya çıkmıştır. Bu dönemde gelişen hak ve özgürlük kavramları zamanındaki İngiliz ve Fransız bildirgelerinde yer almış ve insanların günümüz hak ve özgürlüklerine sahip olmasına katkı sağlamıştır. İlerleyen dönemlerde yaşanan Fransız Devrimi insan haklarının toplum içerisinde tanınması açısından meydana gelmiş en önemli olaylardan biri olarak nitelendirilmiştir. Bu olay ile birlikte ortaya çıkan ve evrensel nitelikte olan Fransız Bildirgesi sayesinde temel düzeydeki insan hakları kavramı ülkelerce tanınmış ve tüm dünyada bir etki yaratmıştır. Bu dönemlerde korunması gerektiği düşünülen haklar, insan hakları düşüncesinin gelişmesine katkı sağlamış olsa da toplum için yetersiz kalmıştır.


Daha sonrasında 19. yy ve 20. yy’ın başlarında sosyalist akımların da yarattığı etki ile kültürel ve ekonomik nitelikteki sosyal güvenlik hakkı, sosyal güvenlik hakkı ve sendikalar hakkı gibi haklar ortaya çıkmıştır. 20. yy’ın ikinci yarısındaki dönemde ise “Dayanışma Hakları” olarak sınıflandırılan barışı ve kaynakları korumaya yönelik olan haklar ortaya çıkmış ve anayasalarda yer almaya başlamıştır. 1948 yılında ise bu hakları korumak ve tanıtmak amacı ile Birleşmiş Milletler tarafında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yayınlanmış ve insan hak ve özgürlükleri kavramı günümüzdeki halini almıştır.


2.1 Magna Carta

Magna Carta ,bir diğer ismi ile Büyük Sözleşme, 1215 yılında İngiltere’de Kral John tarafından imzalanan belgedir. Bu belgenin en önemli özelliği o zamanki kralın haklarını kısıtlayan ve derebeylere bazı haklar tanıyan bir belge niteliği taşıyor olmasıdır. Magna Carta belgesi tarihte kralın haklarını teoride kısıtlayan ilk belge olmuştur ve bu sebeple anayasal ve hukuki düzene geçiş için büyük bir önem arz etmektedir. Magna Carta toplumu özgürleştirmekten çok toplumdaki kral, derebeylik ve din adamlarının haklarını dengelemiştir. Bu dönemlerde kilisenin toplum üzerindeki baskısının oldukça fazla olması ile beraber krala verilen hakların doğrudan tanrı tarafından verilmiş olduğu düşüncesi de oldukça yaygındı. Magna Carta’nın imzalanmasından sonra bu görüş değişmiş ve ülkeyi kral bir parlamento ile yürütmeye başlamıştır bununla birlikte kilisenin toplum üzerindeki baskısı da bu durumun bir sonucu olarak azalmıştır. Fakat Magna Carta’da verilen sözlere sadık kalınmaması nedeni ile İngiltere içerisinde bir iç savaş başlamıştır.


Kısaca Magna Carta insan hakları kavramının kısmi olarak ilk ortaya çıkışı nitelendirilmekte olup, günümüz insan hakları kavramının oluşmasında önemli bir belge olarak görülmektedir.



  1. İnsan Hakları Beyannamesi’nin Ortaya Çıkışı


İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, San Francisco Konferansında kurulmuş olan Birleşmiş Milletler tarafından 10 Aralık 1948’te imzalanan, kişinin temel, sosyal, ekonomik ve kültürel hak ve özgürlüklerini maddeler halinde sıralayan evrensel bir bildirgedir. Dönemin ABD başkanı olan Franklin D. Roosevelt’in eşi Eleanor Roosevelt’in de bildirgenin hazırlanmasında ve imzalanmasında etkisi olmuştur. Bildirgenin ortaya çıkmasına en çok sebep olan durum dönemde yaşanmış savaşlar ve bu savaşlarda insan haklarının ihlalinin kamuoyunun oldukça dikkatini çekmiş olmasıdır. Ancak insan haklarının uygulanmasındaki eksiklikler sadece bu dönemle sınırlı değildir. Daha öncesine gidildiğinde de insan haklarını korumaya yönelik uluslararası bir bildirgeye ihtiyaç duyulduğu ve çeşitli örgütler tarafından bu ihlalleri önlemek adına girişimler yapıldığı da görülebilmektedir. İHED özellikle 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanan soykırımların, yıkıcı sonuçlarının tekrarlanmaması adına yayınlanmış bir belge niteliğindedir. Bildirge imzalanmasından sonra insan hakları kavramı tüm dünya tarafından tanınır bir kavram haline gelmiştir. İHEB, Avrupa Konseyi tarafından 1950 yılında Roma’da imzalanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden farklı olarak içeriğinde sosyal haklara da yer vermiştir.


3.1 Birleşmiş Milletler’in Kuruluşu ve İşleyişi

Tarih boyunca dünyada uluslararası anlaşmazsızlıkları engelleyebilmek ve huzuru sağlayabilmek adına birçok girişimde bulunulmuştur. Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletler bu girişimlerden uluslararası alanda en çok kabul gören ve fayda sağlamış olan iki örnektir. Birleşmiş Milletler 2. Dünya Savaşı’ndan sonra işleyişi, istikrarı ve barışı sağlayabilmek adına 24 Ekim 1945’te kurulan uluslararası bir örgüttür. Birleşmiş Milletler bütüncül bir yaklaşım benimsemekle beraber, tüm dünyada sosyal eşitliği, güvenliği, adaleti ve insan haklarının uygulanmasını sağlamayı amaçlar. BM’in işleyişini kavrayabilmek için örgütün kuruluşu hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Birleşmiş Milletler ifadesi ilk olarak dönemin ABD başkanı olan Franklin D. Roosevelt tarafından 2. Dünya Savaşı’nda müttefik olan devletler için kullanılmıştır. Adalet, eşitlik ve barışı sağlamaya yönelik bir örgüt oluşturma fikri ise 1943 yılında, Tahran ve Kahire’de müttefikler tarafından yapılmış olan toplantılar sırasında ortaya çıkmış olduğu bilinmektedir. İlerleyen süreç içerisinde, San Francisco Konferansında 50 ülke temsilciliğinde 111 maddelik bir antlaşma imzalanmış ve günümüzde Birleşmiş Milletler’in ülkeler arası barışı korumayı amaçlayan Güvenlik Konseyi’nde bulunan, 5 daimi üye ile devletlerin çoğunun antlaşmayı onaylaması üzerine antlaşma 24 Ekim 1945 yılında yürürlüğe girmiştir.


Günümüzde 193 üyesi bulunan Birleşmiş Milletler’in düzenli yönetilebilmesi ve kararların doğru bir biçimde alınması için Genel Sekreterlik, Güvenlik Konseyi, Genel Kurul, Sosyal ve Ekonomik Konsey, Yönetim Konseyi ve Uluslararası Adalet Divanı olmak üzere 6 organdan oluşmaktadır. Esas sorumluluğu uluslararası alanda güvenliği ve barışı sağlamak olan Güvenlik Konseyi Birleşmiş Milletler’in en önemli organı olma niteliği taşımaktadır. Güvenlik Konseyi 5’i daimi üye olmakla beraber 15 üyeden oluşmaktadır. Daimi üye olarak isimlendirilen Çin Halk Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa Cumhuriyeti ve Birleşik Krallık, herhangi bir kararı veto edebilme yetkisine sahiptir. Geri kalan 10 üye, dönüşümlü üyeler olarak tanımlanır ve BM tarafından oluşturulan bir seçim sistemi ile 2 senede bir üyeler değişir.


Birleşmiş Milletler ülkeler arası eşitliği, egemenliği sağlamayı ve insan haklarına olan saygıyı geliştirmeyi hedeflemiş, ve bunun sonucunda bu değerleri korumayı sağlamaya yönelik birçok bildirge ve anlaşma imzalamıştır. Günümüzde insan haklarını en kapsamlı şekilde açıklayan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi de BM tarafından yayımlanan ve toplumun huzurlu bir yaşam sürebilmesi için büyük önem taşıyan bildirgelerden bir tanesidir.


3.2 İnsan Hakları Beyannamesinin Birleşmiş Milletler Tarafından Kabul Edilişi

BM’in kuruluş fıkrasında temel hedef ve amaçlar arasında insan hakları kavramından ve taşıdığı önemden bahsedilmiş ve insan haklarını korunması hedeflendiği belirtilmiştir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilan edilmesini en çok tetikleyen etken 2. Dünya Savaşı olmuştur. ABD’nin savaşa katılması ile birlikte insan hakları kavramı önem kazanmaya ve ülkelere tanınmaya başlamıştır. ABD, savaşa katılmasının gerekliliği hakkında kamuoyunu ikna edebilmek adına insan hakları kavramını dile getirmiştir. Yapılan savaşın insan haklarını yok sayan bir savaş olduğunu dünyaya duyurmak adına büyük bir kampanya başlatılmıştır. Kampanya ABD kamuoyunun ilgisini çekmekle kalmamış, tüm dünya tarafından destek görmüştür. Daha sonrasında bu süreçte var olan Milletler Cemiyeti’nin insan hakları ile çok sınırlı bir ilişkisinin olması ve insan haklarının uygulanması bakımından yetersiz kaldığı gerekçesi ile bu örgütün yerine geçecek yeni bir örgüt kurulması gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu durum Birleşmiş Milletler’in kurulması ile sonuçlanmıştır.


Birleşmiş Milletler, kuruluşundan kısa bir süre sonra insan hakları konusu ile ilgili çalışmalar yapmaya başlamıştır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin taslağını, ilk olarak BM’in Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafından oluşturulan ve 18 üyesi bulunan, insan hakları konseyi hazırlamıştır . Daha sonrasında birtakım düzenlemeler yapılarak Beyanname, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Paris’te gerçekleşen bir toplantıda yapılan bir oylama ile İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ilan edilmesine karar verilmiştir. Çoğu ülke böyle bir belgenin gerekli olduğu düşüncesine katılmış ve olumlu yaklaşmıştır. Beyanname ileriki zamanlarda medyada yayınlanmış ve okullarda okutulmuştur. Bu sayede Birleşmiş Milletler insan haklarını dünyada dikkat çekmesini ve tanınmasını sağlamıştır.


3.3 İnsan Hakları Beyannamesinin Kabul Edilmesinde Ülkelerin Oy Kullanımları

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabul edildiği Paris oturumunda oylamaya katılmış olan 58 ülkenin 48’i ülkenin tamamı olumlu oy kullanmış, 10 tanesi oy kullanmamıştır ve karşı oy kullanımı olmamıştır. Türkiye de bildirgenin kabul edilmesine olumlu oy vermiş olan ülkeler arasında yer almaktadır. Ancak 8 ülke birtakım sebeplerden dolayı çekimser oy kullanmıştır. Çekimser oy veren ülkelerin çoğunluğunu Sovyetler Birliği, Ukrayna, Çekoslovakya, Polonya, Yugoslavya ve Belarus olmak üzere sosyalist ülkeler oluşturmaktadır. Suudi Arabistan ve Güney Afrika da bildirge için yapılan oylamada çekimser oy kullanan üye devletler arasında yer almaktadır. Sosyalist devletler çekimser oy kullanmalarının nedenini bildirgede dile getirilmiş bazı hakların oldukça soyut bir açıdan ele alınmasından dolayı bildirgeyi gerçekçi bulmamış olmaları şeklinde açıklamıştır. Suudi Arabistan bildirgede yer alan birtakım hakların İslamı ve Şeriat görüşüne uygun olmayıp çelişmesi nedeni ile, Güney Afrika ise ekonomik ve sosyal hakların bu bildirgede yer almaması görüşünü savunması nedeni ile çekimser oy kullandıklarını belirtmişlerdir.



  1. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin İçeriği


İHED 30 maddeden oluşmaktadır ve ilk maddesinde tüm insanların eşit haklar ile dünyaya geldiği belirtilmiştir. Bildirgenin hukuki açıdan herhangi bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır ve herhangi bir yaptırım içermemektedir. Bildirgede insan hakları birçok farklı konu üzerinden ele alınmıştır. Bildirgede yalnızca anayasal temel hakları tanımlanmamış, ekonomik ve kültürel haklar da detaylı bir şekilde tanımlamıştır. Bildirgenin 2 ve 21. maddeleri arasında birinci kuşak hakları olarak isimlendirilen, klasik ve siyasal haklardan bahsedilmiştir. Birinci kuşak haklar, negatif statü hakları olarak da isimlendirilmektedir. Bu haklar devletin her şeyi yapamayacağının, kişilere de belirli hak ve özgürlükler verilmesi gerektiğinin anlaşılması sonucu ortaya çıkmıştır. Birinci kuşak hakları, özgürlük fikrinden doğmuştur. Bu haklar, düşünce ve ifade özgürlüğü, oy kullanma hakkı, inanç ve ibadet özgürlüğü ve seçme ve seçilme hakkı gibi hakları kapsar. Birinci kuşak hakların tarihi Magna Carta’ya kadar uzanmaktadır, bu haklardan Fransız Bildirgesinde de söz edilmiştir ancak insanlara eşit bir şekilde uygulanmamıştır. Daha üst kesime bu haklar eşit bir şekilde tanınmış olup, kölelere hiçbir şekilde bir hak tanınmamıştır. Bildiriye ileriki zamanlarda birinci kuşak haklardan farklı olarak, bilgiden yararlanma hakkı, kültürel haklar, ekonomik ve sosyal haklar da eklenmiştir. Bildirgenin 2. maddesinde her insanın ırk, cinsiyet, etnik köken, siyasal görüş veya herhangi bir ayrım gözetmeksizin bu hak ve özgürlüklerden yararlanabileceği belirtilmiştir. Bu madde bildirgenin evrenselliğini yansıtan en önemli maddelerden biri olarak nitelendirilmektedir. Bildirge bu madde ile insanlara, insan olduğu için değer verilmesi, haklarının gözetilmesi ve ihlal edilmemesi gerektiğinin önemini vurgulamıştır. Ayrıca Bildirgede köleliğin ve kulluğun yasaklanmasından da bahsedilmiştir. Kölelik insanlık tarihi boyunca var olmuştur ve özellikle 17 ve 18. yüzyıllarda Afrika’da köle ticaretinin oldukça hızlandığı görülebilmektedir. Beyannamede açık bir şekilde köleliğin ve ticaretinin kesinlikle yasak olduğu ve insan haklarını ihlal ettiği belirtilmiştir. Bildirgenin ilerleyen maddelerinde ise çalışma hakkı ve örgütlenme hakkı gibi sosyal haklar bulunmaktadır. Ayrıca aile kurma hakkı ve vatandaşlık hakkı da bildirgede yer almaktadır. Sonuç olarak İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi insanın huzurlu bir hayat sürebilmesi için gerekli olan her türlü hak ve özgürlükleri içerisinde bulundurmaktadır. Bildirgeye gelen yenilikler de bildirgenin daha kapsayıcı bir hale gelmesini sağlamıştır.



  1. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Ardından Kabul Edilen İkiz Sözleşmeler

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi hukuki alanda herhangi bir bağlayıcılığı olmayan metinlerden biri olarak nitelendirilmektedir. Bildirgenin herhangi bir yaptırım içermemesi ve üye ülkelerin herhangi bir yükümlülüğünün bulunmaması bildirgenin bağlayıcı olmamasının nedenleri arasındadır. Bildirge bir tavsiye niteliğindedir ancak insan haklari ilkelerinin tüm dünyaya tanıtmış ve toplumun onayını almıştır. İlerleyen dönemlerde bildirgenin içerdiği hakları daha ayrıntılı inceleyebilmek ve bildirgeye bir bağlayıcılık kazandırmak adına bazı sözleşmeler hazırlanmış ve imzalanmıştır. Bu sözleşmeler İkiz Sözleşmeler olarak adlandırılmaktadır ve insan hakları kavramı açısından oldukça önem taşıyan belgelerdir.


5.1 Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi

Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde tanımlanan medeni ve siyasal hakları daha ayrıntılı incelemek amacıyla oluşturulmuştur. Sözleşme, Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanmış olup 19 Aralık 1966 tarihinde imzaya açılmıştır. Sözleşmeyi 188 üye ülkeden 144’ü imzalamıştır. Sözleşmeyi onaylamış üyelerden biri olan Türkiye ise sözleşmeyi 15 Ağustos 2000 tarihinde imzalamıştır. 41. madde haricinde 23 Mart 1976 tarihinde ise yürürlüğe girmiştir. 41. madde ise daha sonraki yıllarda yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmeyi imzalayan üyeler, Birleşmiş Milletler tarafından insanlara tanınmış olan her türlü medeni ve siyasal hakkı ve bu haklardan tüm insanların eşit bir şekilde faydalanabileceklerini kabul etmiştir.


5.2 Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi

İkiz Sözleşmelerden bir diğeri olan Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, 19 Aralık 1966 tarihinde Birleşmiş Milletlerden kabul almış ve 3 Ocak 1976 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşme ile taraf devletler, insanların standart bir yaşam düzeyine erişebilmesi için gerekli olan çeşitli ekonomik, sosyal ve kültürel hakların korunmasını ve tüm insanların bu haklardan herhangi bir fark gözetmeksizin, eşit bir şekilde yaralanabileceğini kabul etmiştir. Birleşmiş Milletler tarafından sözleşmeyi kabul eden devletlerin denetlenmesi amacıyla bir Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi oluşturulmuştur. Taraf devletler her 5 yılda bir komiteye rapor sunmakla yükümlüdür. Komite, taraf devletlerin sundukları raporları inceler ve değerlendirir. Ayrıca herhangi bir zamanda devletlerden rapor talep edebilme yetkisi de bulunmaktadır.



  1. Sonuç


Sonuç olarak, İnsan HaklarI Evrensel Beyannamesinin oluşturulmasında dönemde yaşanmış savaşlar ve öncesinde insan haklarının önemini göstermek amacı ile yapılmış çalışmalar neden olmuştur. Beyanname 10 Aralık 1948 tarihinde, Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir. Beyanname ile tüm dünyaya insan haklarının tanıtılması amaçlanmıştır. Beyanname hukuki olarak bağlayıcı bir metin değildir ancak kamuoyu tarafından onay almıştır. 30 maddeden oluşan beyanname, insan hakları kavramını oldukça detaylı bir şekilde birçok konu üzerinden ele almıştır. Beyannamenin öncülüğünde ilerleyen zamanlarda anlaşmalar yapılmıştır. Bu sözleşme ve anlaşmalar bildirgeye bağlayıcılık özelliğini kazandırmış ve hakların daha detaylı bir şekilde incelenmesini sağlamıştır. Beyanname günümüzde insanların sağlıklı ve huzurlu bir hayat sürebilmesi için büyük bir önem taşımaktadır. Buna ek olarak, tüm haklardan insanların eşit bir şekilde faydalanabileceğini de tüm dünyaya kabul ettirmiş bir belge niteliğindedir. Beyanname yaklaşık 500 dile çevrilmiş olup evrensel bir beyannamedir. Beyannamenin günümüzde hala önemini ve güncelliğini koruması nedeniyle her 10 Aralık günü İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.

bottom of page