Fransız Sanat Tarihi
- İpek Arabacı
- 24 Ara 2021
- 12 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 Ara 2024
Giriş
Günümüzde sanat alanında en etkin ülkeler arasında olarak bilinen ve kültürel açıdan sanata verilen değer ile de tanınmış olan Fransa, geçmişten günümüze birçok sanat akımına ev sahipliği yapmış ve birçok sanat akımından etkilenmiştir. Sanat tarihi içerisinde yer almış olan akımların büyük çoğunluğuna özgü örneklere söz konusu coğrafyada rastlamaktadır. Günümüzde sanatın ilk örnekleri sayılan mağara içlerine ve taşlara yapılan ilkel çizimler de bu bölgede yer almaktadır. Fransa’nın bulunduğu coğrafyada tarih süresince bulunan çizimler ve yapılmış olan aletler göz önünde bulundurulduğunda insanın varlığı Demir Çağı’na dayandırılmaktadır ve bu dönemden günümüze değin sanata dair izler bulunmaktadır. Fransa’da ortaya çıkarılmış olan ya da günümüze yakın dönemde yapılmış olan sanatsal uygulamalar tüm dünyanın sanat perspektifine doğrudan etki ettiği için tarihsel öneme sahiptir.
Başlangıç
Birçok insan tarafından insanlık tarihinde sanatın ilk örnekleri olarak kabul edilen mağara çizimleri, ilkel insanların yaşamış oldukları birçok coğrafyada bulunmaktadır. Mağara içerisinde bulunan çizimler de nitelikleri bakımından günümüz sanat algısında değişimin önünü açmaktadır. Bir eserin sanatsal olabilmesi için barındırması gereken özellikler odağında insanları ve sanat kritiklerini sorgulamaya itmekte ve dönemin yaşamı hakkında bilgi sağlamaktadır. Avcı toplayıcı yaşam stilinin bir prototipini modern dünyaya sunan mağara çizimleri çoğunlukla doğal kaynaklı boyalarla yapılmış hayvan, insan ve batıl inançların bir yansıması olarak yorumlanabilen canavar figürlerinden oluşmaktadır. Bu figürler günümüzde ilkel dünyanın ilkel insan gözünden aktarımı olmaları bakımından değerli görülmektedir. Paleolitik dönem sanatı olarak da isimlendirilen mağara sanatına dair ilk ve en yaygın olarak tanınan örnekler arasında Fransa’da bulunan “Lascaux” ve “Chauvet-Pont-d'Arc” mağaraları da bulunmaktadır.

(Lascaux Mağarası)

(Lascaux mağarasında bulunan hayvan figürleri)
Fransa’nın güneybatı mecrasında bulunan Lascaux mağarasında olduğu keşfedilen bu ilkel resimler, binlerce yılı aşkın süre zarfı içerisinde iyi şekilde muhafaza edilmiş olmaları yönünden ilgi toplamaktadırlar. İnsanlar bu eserleri sanat olarak değerlendirip değerlendirmemek konusunda ikiye bölünmüş olsa da bu eserlerde çağdaş sanatta sıkça rastlanan tonlama gibi metotların kullanıldığı söylenebilmektedir. Bu tekniklerin kullanımı ve çizimlerde çoğunlukla yer verilen figürler dönem insanının yaşayış biçimini ve düşünce yapısını aktarmaktadır.(Chauvet-Pont-d'Arc mağarası)

(Chauvet-Pont-d'Arc mağarasında bulunan bir çizim)
Fransa’nın güneyinde rastlantı sonucu keşfedilmiş olan Chauvet-Pont-d'Arc mağarası, insanlık tarihi boyunca yapılmış günümüzde bilinen ilk çizimleri bünyesinde barındırmaktadır ve bu yönden insanlık tarihi açısından büyük öneme sahip olduğu bilinmektedir. UNESCO’nun dünya mirasları listesinde de yer alan bu mağara, tarih öncesi sanatı hakkında büyük önem taşımaktadır. Mağaralarda çizimlerin yanı sıra çeşitli taş oymaları ve heykeller de bulunmaktadır. Bu heykeller genellikle yapıldıkları dönemde önem sahibi olan doğurganlık ve din benzeri kavramları konu edinmektedir

(The Venus of Laussel)
Laussel mağarasında ortaya çıkarılmış olan bu eser, elinde bizon boynuzu(?) tutan bir kadın figürüdür ve taş oyma sanatının ilk örnekleri arasındadır. Taşa işlenmiş olan kadın figürüne işlenmiş geniş kalça ve büyük göğüsler bağlamında eserin doğurganlık ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Kadının elinde bulunan boynuzun üzerindeki on üç çiziğin ise adet döngüsünü simgelediği düşünülmektedir.
Romanesk Dönem
Fransız sanatının önemli bir parçası olan mimari ve heykel alanlarının üzerinde, Roma İmparatorluğu döneminde Avrupa’nın büyük çoğunluğunu etkilemiş olan romanesk akımının etkileri görülebilmektedir. Romanesk mimari akımının genel özellikleri arasında simetrik ve net forma sahip olma, keskin detaylar, yüksek tavan ve malzeme olarak tuğla kullanımı bulunmaktadır. Doğal ve tarihi mirasıyla kendini tanıtmış olan Provence şehrinde romanesk akımı etkisi görülen yapılara ev sahipliği yapmaktadır.

(L’Orange Zafer Takı)
Yapıldığı dönemden günümüze kadar iyi muhafaza edilebilmiş olan bu yapı, Fransa’da bulunan romanesk kökenli mimariye örnek gösterilebilmektedir. İç mimari bakımından dış mimariye kıyasla daha ilgi çekici olan romanesk mimarisi, birçok heykelden ve taşların üzerine oyulmuş motiflerden oluşmaktadır.
Gotik Dönem
Romanesk dönem ile birlikte Fransız mimarisinin önemli bir bölümünü oluşturan Gotik dönem, on iki ve on beşinci yüzyıllar içerisinde Fransa’da etkili olmuştur. Gotik mimarisi, kilisenin olağanüstü varlıklar ve ilahi varlıkları anımsatan simgeler aracılığıyla halkı kendilerine bağlama amaçlarından doğmuştur. Gotik mimaride genellikle yüksek binalar ve gök yüzüne işaret eden uzantılar görülmesinin sebebi tanrı katına olan yakınlığı temsil etmesi olduğu düşünülmektedir. Fransız mimarisinin en önemli eserlerinden olan Notre Dame Katedrali de gotik mimarinin ünlü bir örneğidir.

(Notre Dame Katedrali)
Önceki akımlara kıyasla, gotik dönemde heykel alanında ilahi figürler tasvir edilirken masumluktan kaçınılmış ve figürler daha gerçekçi bir tutumla aktarılmıştır. Özellikle ibadet edilen yapılara konulan şeytanı çağrıştıran heykeller de halkta vicdan oluşturmak için kullanılmıştır.
Fransa’da Rönesans Dönemi
İtalya’da başlayıp dünyaya yayılan Rönesans akımı, sanata karşı olan matematiksel ve hümanist yaklaşımıyla Fransa’da da büyük etki oluşturmuştur. Fransız Rönesans’ı, on beşinci ve on altıncı yüzyıllarda en iyi dönemini yaşamıştır. Fransız mimarisi üzerinde Rönesans akımı ile karışık gotik mimari elementleri de görülmektedir. Rönesans akımının Fransa’da yaygınlaşması sonrasında sanat alanında portre popüler hale gelmiştir. Kraliyet ailesi üyeleri ve başarılı askerlerin portreleriyle sıkça karşılaşılmaktadır. Saray içerisinde bulunan duvarlara ve tavanlara yapılmış olan resimlerle de ün kazanan Fransız Rönesans’ı, günümüzde bu coğrafyaya etki etmiş en önemli akımlardan biri olarak görülmektedir. Rönesans akımı, Fransız mimarisi üzerinde de etkili olmuştur. Yapılan süslü ve kudretli saray tarzı yapılarda sıkça bu akımın izleri görülmüştür.

(Chambord şatosu)
Barok Dönemi
Özellikle on yedinci yüzyıl sanatında etkin olan Barok akımı, dramatiklik ve aşırılığı çağrıştırmaktadır. Duyguları yoğun biçimde yansıtan ve detaylara yer verilen bu akım Fransız sanatında önemli bir yere sahiptir. Eserlerde yer verilen insan figürleri genellikle statülerini temsil eden şaşalı kıyafetler içinde resmedilmektedir ve bulundukları mekan da zengin şekilde süslenmiş olarak yansıtılmaktadır. Eserlerde figürler hareket halindeyken tiyatral biçimde resmedilmesiyle sık sık karşılaşılmaktadır.

(XIV. Louis)
Görseldeki eserde de görüldüğü gibi barok dönemi eserlerinde genellikle kraliyet ailesi üyeleri ve askerlere yer verilmektedir. XVI. Louis’in hükümdarlığı döneminde kendisi ve varislerinin tabloları Fransız barok akımını en iyi temsil eden eserlerdendir.
Rokoko Dönemi
Barok akımıyla bağdaştırılan XVI. Louis’in ölümü sonrasında 18. Yüzyılın başlarında sanat akımları sarayın içinden çıkıp halk arasında yayılmıştır. Rokoko döneminin başlamasıyla Barok akımının karakteristiği olan abartılı, sert tonlarda ilerleyen ve zenginliği konu alan tabloların yerini pastel renklerde doğayı ve aşkı yansıtan tablolar almıştır. Fransız mimarisinde de asimetrik ve daha zarif bir tarza adapte olunmuştur.

(Pleasures of Love - Jean Antoine Watteau)
Fransız Rokoko akımının en önemli temsilcilerinden olan Jean Antoine Watteau, duygusallığını ve doğaya olan tutkusunu aktardığı tablolarıyla ün sahibi olmuştur. Rokoko dönemi Barok ve Neoklasizm akımları arasında kalmışlığıyla da bilinmektedir ve sıkça bir geçiş dönemi olarak adlandırılmaktadır.
Neoklasizm
On sekizinci yüzyılda meydana gelen Aydınlanma Çağı sonrasında tüm dünyada olduğu gibi Fransa’da da sanata bakış açısında değişimler olmuştur. Rokoko döneminde popüler olan zariflik ve umursamazlığın sanattaki yeri küçülmeye başlamıştır. Bu kültürel değişim süresince de farklı bir sanat tarzı geliştirilmiştir. On sekizinci yüzyılın ortalarına gelindiğinde Aydınlanma Çağı düşünürleri, yeni düşünceleri daha iyi yansıttığını düşündükleri bu akımın ortaya çıkışını daha iyi yansıtan bir sanat için ilhamlarını antik Roma sanatından almaya karar vermişlerdir. Neoklasizm akımında çoğunlukla yer verilen figürler savaşçılardan ve güçlü figürlerden oluşmaktadır. Roman ve Antik Yunan mitolojilerinin büyük bir geri dönüş yaptığı bu dönemde idealize edilen bu kültürel ögeler sanata büyük ölçüde yansımıştır.

(Oath of the Horatii - Jacques Louis David)
Romantik Dönem
Romantik dönem sana4tın yaygınlaşmasında büyük önem taşımaktadır. Fransız devriminden önce kraliyet ve halk arasında büyük bir sosyoekonomik boşluk olan Fransa’da
halkın ekonomik statüsünün düşük oluşu sebebiyle sanat sadece iktidarda yer alan varlıklı kişilerin ilgilendiği bir alandır. Bu bağlamda ortaya çıkan sanat eserleri zengin ekipmanlar ile renklidir.

(Théodore Géricault - The Raft of the Medusa)
Edebiyatta da görüldüğü üzere romantik dönemde sanat sanat için yapılmış, olaylar ve durumlar romantize edilmiş, toplumsal problemlerden olabildiğince kaçınılmıştır. Dil kullanımında da bu durum görülmüş, trajedi temasına oldukça yer verilmiştir. Sanat eserleri aşırı duygulara yer vermiş, trajedilerden veya aşırı mutlu anlardan yararlanarak gerçek duyguları temsil eden nude tonlardan olabildiğince kaçınmaya çalışmıştır.
Realizm
Dönemde etkisi belirgin olan realizm akımı oldukça sanatçı tarafından benimsenmiştir. Romantizme kar5şın bir kritizizim çalışması sonucu çıkan realizm akımı, sanatın sanat için yapıldığı düşüncesini yok etmiş, sanatın toplum için de yapılabileceğini göstermiştir. Popülerliği yoğunlaşamayan ama var olan realizm, özellikle 18. Yüzyılda Fransız ihtilali sonrası halkın özgürlük, cumhuriyet gibi kavramları günlük hayatlarına entegre etmesi ile oldukça popüler olmuştur. Toplumun içindeki hiyerarşik eşitsizlik, alt sosyal sınıfa yapılan haksızlıklar, iktidarın topluma bakışını yansıtan; bunun yanı sırsa toplumun kendi içindeki çatışmaları da yansıtan realizm; 21. Yüzyıl Fransa’sında da varlığını sürdürmeye devam etmektedir.
On dokuzuncu yüzyılda Fransız iktidarında olan Louis-Philippe’in sanatın ancak gerçeklikle aktarılabileceği düşüncesi sebebiyle dönemde sanata bakış açısını etkilemiştir ve realizm aha da somut bir hal almıştır. Somut bir hale bürünen realizm sayesinde toplumdaki eksiklikler belirginleşmiştir. Philippe’nin bu görüşü aynı zamanda edebiyatı da etkilemiş; Fransız edebiyatı betimlemelerle dolu romantik bir dilden toplumsal gerçeklikleri gösteren, sade, herkes tarafından anlaşılabilecek bir dile dönüşmüştür. Bu realizm akımının etkisinin sadece iktidarda ve kraliyet içerisinde değil toplumun her parçasında görülebilmesine, daha hızlı bir biçimde yayılmasına ve daha kalıcı olmasına sebep olmuştur.

(Jean-Baptiste Camille Corot - Forêt de Fountainblea)
Empresyonizm
Empresyonizm, 19. yüzyılın sonlarında Fransa'da ortaya çıkan ve özellikle doğal ışık altında nesnelerin ve manzaraların görsel etkilerini yansıtmayı amaçlayan bir sanat akımıdır. Empresyonistler, dünya üzerindeki her şeyin sürekli değiştiği fikrinden yola çıkarak, sabit ve durağan olmayan bir dünya görüşünü benimsediler. Empresyonizm, resimde yeni bir yaklaşım getirdi ve özellikle Paris'teki sanat ortamında hızla popüler hale geldi. Empresyonistler, geleneksel resim anlayışına meydan okuyarak, gerçekçi resimler yerine daha özgür, renkli ve doğal resimler yapmayı tercih ettiler. Bu yaklaşım, özellikle açık havada yapılan çalışmalar için uygun olan hızlı fırça darbeleri, parlak renkler ve ışık ve gölge etkilerinin kullanımını içeriyordu.
Empresyonizm, Fransız sanat tarihinde önemli bir yer tutar. Bu akım, resim sanatındaki geleneksel kurallara meydan okuyarak, resim sanatında bir devrim yarattı. Empresyonistler, gerçek dünyayı yansıtan resimler yapmaya çalıştılar ve bu yaklaşım, resim sanatında gerçekçilik hareketini etkiledi. Empresyonizm ayrıca modernizm ve postmodernizm gibi diğer sanat akımlarının da oluşmasına ilham verdi. Önemli empresyonist ressamlar arasında Claude Monet, Pierre-Auguste Renoir, Edgar Degas, Camille Pissarro ve Berthe Morisot sayılabilir. Bu ressamların eserleri, empresyonizmin özelliklerini yansıtan parlak renkler, ışık ve gölge efektleri, açık hava sahneleri ve serbest fırça darbeleriyle doludur.

(Gün Batımı - Claude Monet)
Post Empresyonizm
Post-Empresyonizm, Empresyonizm'in ardından gelen bir sanat akımıdır. Empresyonizm'den sonra sanatçılar, Empresyonistlerin tekniklerini ve yaklaşımlarını geliştirmek ve değiştirmek için farklı yollar aramaya başlamışlardır. Post-Empresyonist ressamlar, Empresyonistlerin kullandığı renk, ışık ve gölge tekniklerini daha abartılı biçimde kullanmış ve sanatsal ifadeye daha fazla odaklanmışlardır. Bu akım, gerçekçi resimler yapmak yerine, nesnelerin ve manzaraların öznel ve duygusal yorumlarını sunmayı amaçlamıştır. Post-Empresyonizm, Fauvizm, Kübizm, Sembolizm ve diğer modern sanat akımlarının öncüsü olmuştur. Fauvistler, güçlü renk kullanımı ile tanınırlar ve Empresyonistlerin doğal ışık altında yansıttığı etkileri daha da abartmaktadırlar. Sembolistler ise, soyutlamayı ve sembolizmi ön
planda tutarak Empresyonizm'in duygusal yorumlarına daha fazla odaklanmaktadırlar. Önemli Post-Empresyonist ressamlar arasında Paul Cézanne, Vincent van Gogh, Paul Gauguin ve Henri Rousseau bulunmaktadır. Bu ressamlar, Empresyonizm'in özelliklerini kullanarak kendi tarzlarını yarattılar ve modern sanatın gelişmesine önemli katkılarda bulundular.

(A Sunday on La Grade Jatte - Georges Seurat)
Sentetizm ve Cloisonnizm
On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru Empresyonizmden uzaklaşılması sonrasında Fransız sanatında Gauguin’in sentetizm ismini verdiği akım doğmuştur. Empresyonizmden yeni uzaklaşılması sonucunda benzerlikler görülse de perspektif ve renk seçiminde farklılıklar bulunmaktadır. İki boyutlu bir bakış açısı, gerçeklikten uzak olan renk kullanımı ve mistik tema seçimleri sentetizmi özetlemektedir.

(Spirit Of The Dead Watching - Paul Gauguin)
Nabiler
Kısa süre devamlılık sağlayan Nabi grubu, on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde 1888 senesinde Fransa’da bulunmuştur. Gruba ismini veren “Nabi” kelimesi ise İbranicede peygamber anlamını taşımaktadır. Nabi grubu, tamamen kendilerine özgü bir stile sahip olmamakla birlikte birçok farklı sanat akımından ögeler barındırmaktadır. Bu karma sanat akımı sadece tuvale yapılan resimlerle sınırlı kalmayıp poster tasarımı, tiyatro sahne tasarımı ve kitap çizimlerinde uygulanmaktadır. Nabilerin eserlerinde soyut ve sembolist ögeler ön planda olup çoğunlukla canlı renkler kullanılmaktadır. Nabi eserlerinin ortak özelliği olarak nitelendirilebilecek olan bir karakteristik ise düz perspektif kullanımıdır. Japon ve Arabesk sanat tarzlarından da esinlenerek oluşturulan Nabi topluluğunun eserlerinde bu kültürlerin geleneksel sanat akımlarıyla karşılaşılmaktadır. Nabilerin poster yapımı ve eserlerinde gece hayatına yer vermeleri ise onların modernizme duydukları yakınlığı göstermektedir.

(Landscape at the Bois d'Amour at Pont-Aven - Paul Sérusier)
Art Nouveau ve Beaux Arts
Genellikle dekoratif bir sanat akımı olarak nitelendirilen Art Nouveau hareketi, Avrupa ve Amerika’da on dokuzuncu yüzyılın sonlarında ve yirminci yüzyılın başlarında başlamıştır. Farklı coğrafyalarda çeşitli isimlere sahip olan bu akım, Fransızca ismi olan Art Nouveau ismini Paris’te S. Bing isimli L’art Nouveau isminde bir galeri sahibi olan adamdan almaktadır. Bu akımda asimetrik ve Japon sanatından esinlenmiş ögeler bulunmaktadır.

(Art Nouveau/Beaux arts mimari örneği)
Kübizm
Kübizm 20. yüzyılın erken dönemlerinde etkisini en yoğun gösteren sanat akımı olmuştur. Georges Braque(Fransız) ve Pablo Picasso(İspanyol) tarafından temelleri atılmıştır. Kübizm, Braque ve Picasso’nun Kübizmin yükselişi(orijinal ismiyle Der Weg zum Kibusmus) kitabında ikiye ayrılmıştır. Birincisi 1910-12 arasında devam eden Analitik Kübizm, diğeri 1912-14 yılları arasında devam eden Sentetik Kübizmdir. Kübizmin ana fikrini ortaya koyan Braque ve Picasso, Paul Cézanne'ın, kendisi post-empresyonisttir, eserlerinden ve Paris’te yer alan etnografya müzesindeki Afrika heykellerinden esinlenmeleri sonucunda Analitik Kübizm ortaya çıkmıştır. Analitik Kübizm’de sanatçılar bir eseri farklı bakış açılarınca aynı anda resmeder. Böylece parçalanmış bir görüntü ortaya çıkar ve perspektif kuralları dikkate alınmaz. Braque ve Picasso arka, ön ve orta plan perspektiflerini ve ışıklandırmayı kullanmamıştır.

(Violin and Candlestick - Georges Braque)
Resme bakıldığında birçok perspektifin bir arada kullanıldığı, ışıklandırmanın olmadığı ve soluk renklerin olduğu görülebilir. Sentetik Kübizm’de ise biçimsel öncüllemenin aksine, soyuttan somuta gidiş mevcuttur. Sentetik Kübizim’de nesneler soyuttan somuta doğru resmedilir. Geometrik şekillerce bölünen nesneler bir araya gelmiş olur. Sentetik Kübizm ile birlikte kolaj tasarımlarının da temeli atılmış olur. Böylece sanatçılar sadece çizim veya boya yerine farklı malzemeleri (örneğin ahşap, kum, gazete, duvar kağıdı) bir araya getirerek üç boyutlu eserler yapmaya başladılar.

(Georges Braque - Still Life)
Orfizm
Orfizm kısaca kübizm ve soyut sanatın bir birleşimi olan sanat formu olarak açıklanabilir.
Modern felsefi düşünceleri ve çeşitli renk kombinasyonlarını hatta müziği harmanlayan Orfizm kavramı, ilk defa yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde Guillaume Apollinaire tarafından öne sürülmüştür. Orfizm sıklıkla kübizm ile karıştırılmaktadır, bu iki kavramı birbirinden ayıran temel özellik rengin kullanımıdır. Orfizmde renk, eserin en önemli elementi olarak görülmekteyken kübizmde geometrik şekiller ön planda durmaktadır.

(Marcel Duchamp- Nude Descending a Staircase)
Pürizm
Türkçe'de "Arıtmacılık" olarak bilinen Pürizm, savaş sonrası Fransız-İsviçreli mimar Le Corbusier ve ressam Amedee Ozenfant tarafından bir sanat akımı olarak başlatılmıştır. Pürizm sanatçılarının benimsediği ilke sanatın pitoresk ve rastlantısal olmamasıdır. Temizlik, düzen ve mantığın vurgulandığı bir stili benimseyen bu sanat akımı aynı zamanda Kübizm'in bir parçasıdır. Bu sanat akımında basit nesneler resmedilerek saflık ve matematiksel düzen gösterilmiştir. Bu sanat akımında daha da ilerlemeye karar veren Le Corbusier ve Ozanfent nesnelere alabilecekleri en saf ve düzenli formu vermek adına geometrik cisimlerle sanatlarına devam etmişlerdir. Pürizm mimariye de yansımıştır. Le Corbusier'in 1946-1952 yılları arasında inşa ettiği Unite d’Habitation pürizm akımının mimariye yansımasında gösterilebilecek çarpıcı bir örnektir.

(Le Corbusier)
Dada Akımı
Dadaizm, 20. yüzyılın başlarında Avrupa'da ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Dadaizm, birçok sanatçının, edebiyatçının ve filozofun bir araya gelerek, bir tür protesto ve isyan hareketi olarak doğdu. Bu akımın temel özellikleri arasında alışılmışın dışında resim, heykel, şiir, edebiyat, tiyatro ve film gibi farklı sanat formlarını içermesi ve hiçbir kuralla bağlı olmaması yer alır. Dadaizm'in ortaya çıkışı, birçok Fransız sanatçının da dahil olduğu İkinci Dünya Savaşı öncesindeki toplumsal, siyasi ve kültürel değişimlerle doğrudan ilgilidir. Bu dönemde sanatçılar, savaş sonrasında ortaya çıkan kaos, çatışma, güvensizlik, yıkım ve yabancılaşma gibi sorunlara yanıt olarak Dadaizm'i benimsediler. Dadaizm, Fransız sanat tarihinde önemli bir yer tutar. Dadaistler, geleneksel sanat kurallarına meydan okuyarak, alışılmışın dışında bir sanat anlayışını benimsediler. Bu yaklaşım, çağdaş sanat için yeni bir yol açtı ve farklı sanat formlarını bir araya getirerek sanatı sınırlarını zorladı. Dadaistler, eserlerinde ironi, mizah, tuhaf ve rastlantısal öğeler kullanarak, sanatın ciddiyetine meydan okudular. Önemli Dadaist sanatçılar arasında Marcel Duchamp, Man Ray, Francis Picabia ve Jean Arp sayılabilir. Bu sanatçılar, eserleriyle geleneksel sanat anlayışına meydan okudular ve modern sanatın gelişmesine önemli katkılarda bulundular.

(Marcel Duchamp ve pisuvar)
Sürrealizm
Sürrealizm, 20. yüzyılın başlarında Fransa'da ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Bu akım, gerçeküstücülük olarak da bilinir ve rasyonel düşünceyi reddeder, rüya gibi imgeleri kullanır ve bilinçaltını araştırır. Sürrealizm, birçok Fransız sanatçı, yazar ve düşünür tarafından benimsendi. Bu akımın öncüsü, André Breton adlı bir yazar ve şairdir. Breton, 1924 yılında yayınladığı Sürrealizm Manifestosu ile akımın temel özelliklerini tanımlamıştır. Bu manifesto, insan zihninin bilinmeyenlerini keşfetmeyi, rüyaları, hayalleri ve bilinçaltını özgürce ifade etmeyi amaçladı. Sürrealistler, eserlerinde gerçeküstü imgeler, absürt durumlar ve fantezi dünyaları kullanarak, gerçek dünyanın ötesine geçmeyi hedeflediler. Bu akımın sanatçıları, resim, heykel, fotoğraf, film, edebiyat ve diğer sanat formlarında çalıştılar. Sürrealizm, Fransız sanat tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu akım, sanatta geleneksel kurallara meydan okuyarak, modern sanatın gelişimine katkıda bulundu. Sürrealist sanatçılar, eserleriyle gerçeküstü imgeleri kullanarak, sanatın sınırlarını genişlettiler ve yeni bir sanat anlayışı oluşturdular. Önemli sürrealist sanatçılar arasında Salvador Dali, Max Ernst, René Magritte, Joan Miró ve Yves Tanguy sayılabilir. Bu sanatçılar, eserleriyle sürrealizmin en önemli temsilcileri olarak kabul edilirler ve modern sanatın gelişmesinde önemli bir rol oynamışlardır.
Savaş Sonrası Klasisizm
Fransız sanat tarihi, savaş sonrası klasisizminin etkisi altında kalmıştır. Klasisizm, antik Yunan ve Roma sanatlarına ve kültürüne dayanan bir sanat hareketidir. Bu tarz, 18. yüzyılın
sonlarında popüler olmuş ve Fransız Devrimi sırasında da etkisini sürdürmüştür. Savaş sonrası dönemde, Fransa'da sanatçılar genellikle klasik tarzda eserler yaratmışlardır. Bu dönemde resimde, heykelde ve mimaride klasisizm etkileri görülmüştür. Fransız sanatçılar, klasik sanat eserlerindeki gibi idealize edilmiş insan figürleri, klasik mimari öğeler ve mitolojik konular kullanarak eserler yaratmışlardır. Bu dönemde en önemli sanatçılardan biri Jacques-Louis David'dir. David, Fransız Devrimi sırasında Napolyon Bonapart'ın resmi sanatçısı olarak çalışmıştır. Sanatçı, klasik tarza bağlı kalarak önemli tarihi olayları resmetmiştir. David'in en ünlü eserleri arasında "Ölü Marat'ın Portresi" ve "Napolyon'un Taç Giyme Töreni" yer almaktadır. Savaş sonrası klasisizmi, savaş sonrası toparlanma sürecinde Fransız kültürünün birçok alanında etkisini sürdürmüştür. Klasisizmin etkileri, Fransız mimarisi ve şehir planlaması üzerinde de belirgindir. Bu dönemde inşa edilen binalar, antik Yunan ve Roma mimarisine göndermeler içermiştir. Sonuç olarak, Fransız sanat tarihi savaş sonrası klasisizmi etkisi altında kalmıştır. Sanatçılar klasik tarzda eserler yaratmış, mimarlar antik mimari öğelerini kullanarak binalar inşa etmişlerdir. Bu dönemde yaratılan eserler, Fransız kültürü ve sanat tarihi için önemli bir yer tutmaktadır.

(L'Air (1939))
Art Brut – Ham Sanat
Art Brut, "ham sanat" anlamına gelen bir terimdir ve ilk olarak 1945 yılında Fransız sanat eleştirmeni Roger Cardinal tarafından kullanılmıştır. Art Brut akımı, resim, heykel ve diğer sanat formlarını, profesyonel sanatçılar yerine kendiliğinden oluşan, marjinal veya hastalıklı insanların yarattığı eserlerle tanımlanmaktadır. Fransız sanat tarihinde, Art Brut akımı özellikle 1940'lı yılların sonunda ve 1950'li yıllarda etkili olmuştur. Bu dönemde, Fransız sanat ortamı, savaş sonrası toparlanma ve yeniden yapılanma sürecindeydi ve Art Brut hareketi, yepyeni bir sanat anlayışı sunarak bu sürece dahil oldu. Fransız sanat eleştirmeni Jean Dubuffet, Art Brut sanatçılarının işlerine büyük bir ilgi gösterdi ve 1948'de Art Brut sanatçılarının çalışmalarını sergilediği "L'Art Brut" adlı bir sergi açtı. Bu sergi, Art Brut akımının Fransız sanat tarihindeki yerini daha da güçlendirdi ve sanatçıların çalışmalarının daha geniş bir kitle tarafından tanınmasını sağladı. Art Brut akımı, sadece Fransız sanat tarihinde değil, uluslararası sanat tarihinde de önemli bir yer tutmaktadır. Sanatın sadece profesyonel sanatçılar tarafından yapılmayabileceğini, marjinal, yoksul veya hasta insanların da sanat yaratabileceğini göstermiştir. Art Brut hareketi, geleneksel sanatın sınırlarını zorlayarak, sanat dünyasında yeni bir yaklaşımın doğmasına katkıda bulunmuştur.

(Jean Dubuffet - Childbirth)
Fransa Çağdaş Sanatı
Fransız Contemporary sanat, çağdaş Fransız sanatını ifade eder ve günümüzde oldukça çeşitli disiplinlerde üretilmektedir. Bu disiplinler arasında resim, heykel, performans sanatı, video sanatı, yerleştirme sanatı, dijital sanat ve daha birçok tür yer almaktadır. Fransız Contemporary
sanat, genellikle Fransa'nın kültürel ve tarihsel geçmişine, sosyal ve politik durumuna ve modern dünyadaki yerine dair soruları ele alır. Bunun yanı sıra, sanatçılar genellikle küreselleşme, kimlik, tüketim kültürü, teknolojinin etkisi ve doğal çevrenin korunması gibi konuları da ele alırlar. Fransız Contemporary sanatın önde gelen isimleri arasında Sophie Calle, Annette Messager, Pierre Huyghe, Philippe Parreno ve Christian Boltanski gibi sanatçılar yer alır. Bu sanatçılar, farklı disiplinlerde çalışmalarını sergilemektedirler ve özellikle bienaller, müzeler ve galerilerde dünya çapında tanınmışlardır.

(Xavier Veilhan's Homme au telephone)
Sonuç
Fransız sanat tarihi, Batı sanat tarihinin en önemli ve etkili dönemlerinden biridir. Fransa, Orta Çağ'dan beri sanatta öncü bir ülke olmuştur ve Rönesans ve Barok dönemlerinde de büyük bir etki yaratmıştır. Ancak, 19. ve 20. yüzyıllarda, Fransız sanatı daha da önem kazanmıştır. Bugün, Fransız sanatı hala dünya çapında etkisini sürdürmektedir ve bienaller, müzeler ve galerilerde geniş bir hayran kitlesi tarafından takip edilmektedir.