Büyük Patlama Teorisinin Gerçekleşebilmesi İçin Yüksek Kudretli Bir Varlık Gerekli Midir?
- Onur Ilgaz Çelebi
- 15 Kas 2021
- 6 dakikada okunur
İçindekiler:
Giriş
Sorun
Sonuç A
Sonuç B
Giriş:
Evrenin başlangıcı: Büyük Patlama Teorisi
Evrenin var olduğunu biliyoruz. Peki evrenden önce ne vardı? Yaklaşık 100 yıldan daha fazla zaman önce evrenin sürekli olduğu düşünülüyordu fakat Edwin Hubble yaklaşık 100 yıl önce “büyük patlama” isimli teoriyi ortaya atmıştır. Edwin Hubble teleskobu ile uzak galaksilerden gelen ışınları incelediğinde ışığın renk tayfının kırmızıya kaydığını fark etti. Bu duruma “Red Shift” ya da “Kırmızıya Kayma” denir (Görsel 1.a). Galaksilerin bize olan mesafesi arttıkça yaydıkları ışığın dalga boyu uzar. Işığın dalga boyu uzadıkça kırmızıya, kısaldıkça maviye döner ve bu duruma “Doppler Olayı” denir. Fakat uzayın her yerinin kırmızıya kaydığı fark edildi. Bu duruma bakıldığında sanki her şey bir yerden uzaklaşıyormuş gibiydi.

Hubble bu durumu gözlemledikten sonra büyük patlama teorisini ortaya attı: Evren vardır ve genişlemektedir. Eğer evren zaman geçtikçe sürekli genişliyor ise tersi de geçerlidir. Evren zamanda geriye gittikçe küçülür.
Peki bu küçülme nereye kadar devam eder? Yokluğa… Hatta bu yokluk o kadar yoktur ki yok bile yoktur. Zamanın birinde hatta zamanın olmadığı bir zamanda yokluk bile yoktur. Evren sadece bir noktadır. Evren başlangıçta aklımızın alabileceği en küçük noktadan bile küçük bir noktadır ve her şey o noktadadır.
Büyük patlama teorisin özeti ise şöyle: Evrenin başında evren olabilecek en küçük noktaydı en başta her şey tek birdi. İşte bu noktaya “tekillik” denir. Tekillik sırasında madde ve enerji birbirine eşitti, yoğunluk ve sıcaklık neredeyse sonsuzdu. Dört temek kuvvetin dördü de (kütle çekim, elektromanyetizma, güçlü ve zayıf nükleer kuvvet) tek bir kuvvet hâlindeydi. Tam o sırada ise evrenin genişliği metreydi yani plank uzunluğundaydı (ulaşılabilecek minimum mesafe). Evrenin sıcaklığı ise C dereceydi ki bu da plank sıcaklığıdır (en yüksek sıcaklık değeri). Sonrasında ise plank zamanı (Evrenin başından 10^-43’üncü saniyeye kadar olan zaman dilimi) geçtikten sonra yeni bir çağ başladı: Büyük Birleşim Çağı.

Büyük Birleşim Çağı 10^-43 ve 10^-36 ’ıncı saniyeler arasında gerçekleşti. Büyük Birleşim Çağı esnasında kütle çekim kuvveti tüm temel kuvvetlerin birleşimi olan “tek kuvvet” ten ayrıldı. Bu esnada temel parçacıklar ve dolayısıyla anti parçacıklar oluşmaya başladı. Ardından 10^-32. saniyeye kadar bizim bildiğimiz “patlama” çağı başladı. Aslında patlama kelimesi fazla doğru bir kullanım değil çünkü bu bir patlamadan ziyade devasa bir genişleme çağıydı. Bu sırada ise “nükleer kuvvet” diğer kuvvetlerden ayrılıyor ve “kozmik genişleme çağı” adı verdiğimiz müthiş bir hız ile birlikte olan çağ başlıyor. Bu çağ sırasında evren bir atom büyüklüğünden 10 santimetre uzunluğa kadar yani 10^9 kat doğrudan gösterimle ise 1.000.000.000 kat büyümüştür. Bu büyüme miktarı tıpkı bir MNM şekerinin genişleyerek dünya boyutuna ulaşması kadar devasa bir büyümedir.

Bu noktada ise devasa basınç ve sıcaklık altında kuark-gluon isimli plazmalar başka deyişle “kuark çorbası” oluştu (Görsel 2.b) evrene yayıldı. Sonrasında ise 4 temel kuvvetten olan elektromanyetik kuvvet ile zayıf nükleer kuvvetin birleşik şekilde bulunduğu “Eelektrozayıf Kuvvet” çağı başladı. Parçacıklar birbiri arasında etkileşime girdiler ve W, Z, Higgs bozonlarını oluşturuldular. Bu esnada kütle kazandılar ve evren kütlesi olan bu bozonları (tam sayılı spini olan parçacıklardır.)desteleyebilecek hâle geldi.

10^-12. saniyede ise Evrenin sıcaklığı neredeyse sonsuzdan (plank sıcaklığından) 10^15 derecenin altına düşmeye başladı. Kuarklar, elektronlar ve nötrinolar oluşmaya ve temel kuvvetler birbirlerinden kesin olarak ayrılmaya başladı. Parçacıklar oluştu ve bunun sonucunda anti parçacıklar da oluştu. Bu parçacıklar birbirleri ile etkileşime girerek birbirini yok etti ve bu olay sonucunda oluşan muazzam enerji evreni hızlıca geliştirmeye devam etti. Bu kaotik ortamda etkileşime giren madde ve anti madde (kuark ve anti-kuark) soncunda 1/10^9 oranında madde etkileşimden galip çıktı ve bu etkileşimin sonucu “bizi” oluşturdu.
10^-6. Saniyede “Hadron Çağı” başladı ve evren yaklaşık 10^12 dereceye kadar soğudu. Bu esnada kuarklar birleşerek proton ve nötronları oluşturdu. Elektronlar ise protonlar ile çarpıştı ve nötrionları oluşturdu, bu süreç 1.saniyeye kadar devam etti.
1.saniyeden 3.dakikaya kadar ise “Lepton Çağı” olarak adlandırılır. Lepton Çağı esnasında Hadron Çağı’ndan sonra “leptonlar” (elektron, antilepton vb.) evrenin kütlesini oluşturmaya başladı, bunun yanında ise elektronlar ve pozitronlar birbirini yok ederek foton formunda enerji ortaya çıkmaya başladı. Fotonlar da birbirleri ile çarpışarak elektron-pozitron eşleri oluşturdu.
3-20 dakika arasında Nükleosentez Çağı başladı. Bu esnada evrenin sıcaklığı 10^9 dereceye kadar düştü. Bu sıcaklıkta ilk kez atom çekirdekleri şekillenip oluştu fakat protonlar ve nötronlar nükleer füzyon ile sadece hidrojen, helyum ve lityum gibi hafif elementlerin çekirdeğini oluşturabiliyorlardı.
20. dakikadan itibaren Foton Çağı’na (Işıma ve Radyasyon Egemenliği de denir) giriş yaptık. Bu çağda evrenin yoğunluğu nükleer füzyon oluşturamayacak kadar düştü. Bu çağ diğerlerine kıyasla devasa miktarda (240.000 yıl) sürdü. Bu aşamada evren soğumaya devam etti ve içinde sadece atom çekirdekleri ve elektronlardan oluşan, fotonların kaçamadığı ışık geçirmez bir evren oluştu. Bu esnada enerji varlığının çoğunu foton olarak sürdürmesine karşın ışık yoktu çünkü fotonlar serbest değildi.
Sonrasında 240.000 yılından 300.000 yılına kadar devam edecek Yeniden Birleşim Çağı başladı. Sıcaklık 3000 dereceye kadar düştü ve bunun sonucunda elektronlar çekirdeklerle birleşebildi ve atomlar oluştu. 300.000 yılından sonra evren 3 / 4 hidrojen ve 1 / 4 helyum ve küçük bir miktar lityumdan oluşan gaz bulutu ile doluydu.
Sonra Karanlık Çağ’a girdik. İsminin sebebi fotonlar serbest olsa da 150 milyon yılına kadar yıldız oluşmaması dolayısıyla da hâlâ ışık olmamasıydı. Bu dönemde ilk dönemler ile karşılaştırıldığında neredeyse hiçbir şey olmadı. Bu çağ genel olarak karanlık maddenin egemenliğindeydi. Ardından 300 ve 500 milyon yılları arasında ilk yıldız ve galaksiler oluştu. Oluşan ilk yıldızlar uzun ömürlü değildi ve yüksek kütlelere sahipti. İlk yıldızlar güneşimizden yüzlerce kat daha büyüktü ancak metal bulundurmuyordu ve bu yıldızlar çok kısa sürede kütle çekim etkisi ile çöküp yüksek kütleleri sebebiyle süpernova şeklinde patlayarak yeni elementler oluşturmaya başladılar. Ardından galaksiler, galaksi kümeleri, süper kümeleri oluşturdular. Sonrasında ise evrenin bildiğimiz hâli oluştu.
2.Sorun
Her şey mantıklı ve olası gözüküyor değil mi? Hayır değil. Biz en öncesini, zamandan bile öncesinde evrenin yalnızca bir nokta vardı diyebiliyoruz. Fakat bunun öncesinde… Şu an ki teknoloji ve bilgilerimizle öncesinde ne oluğunu bilmiyoruz, belki de asla bilemeyeceğiz. Öncesini düşündükçe sanki bir başlatıcı gerekliymiş gibi düşünüyoruz ancak bu gözlemleyebildiğimiz evrendeki örneklerin hepsinin bir başlangıcı olduğundan dolayı bizi şekilde düşünmeye sevk ediyor. Hareket için bir başlangıç noktasına ihtiyaç vardır, ışığın çıktığı bir kaynak vardır, bir cismi düşmeye bırakmak için cismin düşmeye başlayacağı bir konum gereklidir her canlının bir başlangıcı vardır, yaşadığımız Dünya’nın bile bir başlangıcı vardır, bu nedenle evrenin bir başlangıcı olmalıdır. Büyük patlama her ne kadar evrenin başlangıcını açıklasa da başlangıçtan öncesini açıklamaz ancak biz biliyoruz ki hareketten önce varlığın bir durumu, ışığın kaynakta üretilmeden önceki aşamalar, bir cismi düşmeye bırakmadan önce o cismin bir durumu, canlının hayatı başlamadan önce canlının ailesi, Dünya’dan önce Güneş vardır. Peki evrenin en küçük hâlinden önce ne vardır?
Sonuç A
Öncelikle şundan bahsetmeliyim ki kullandığım “Tanrı” kelimesi islâmdaki “Allah”, Hristiyanlıktaki “Yaratıcı” ya da Budizmde’ki “Buda” değil yalnızca evreni başlatmış olabilecek yüksek kudretli varlıktır. Şimdi sonuca geçelim:
Tanrının varlığı süper pozisyon halindedir. Tanrı aynı zamanda hem vardır hem de yoktur ancak bir gözlem yapılana kadar bunu bilemez ve tespit edemeyiz ve bir gözlem yaptığımızda ise tanrının varlığını değiştirmiş oluruz.Daha net bir örnek ile göstermek gerekirse bir havuz topunu örnek gösterebiliriz. Havuzumuzun ortasında bir topumuz olduğunu düşünelim ve bu topun yerini belirlemek için topun üzerindeki bir tuşa basmamız gerektiğini düşünelim. Bu tuşa basmak için havuza girmeniz gerekir ve siz havuza girdiğinizde top hareket eder ve siz topa yaklaştıkça top eski yerinden uzaklaşır. En sonunda siz topun üzerindeki tuşa tıkladığınızda top önceki yerinde olmayacaktır dolayısıyla sizin gözleminiz topun yerini değiştirmiştir. Neticede şu anki teknolojimiz ile tanrının varlığını gözlemleyemeyiz ki buna yönelik gözlemimiz tanrının varlığını değiştirmiş olur.
Sonuç B
Tanrının varlığını şu anki teknolojimiz ile bilemeyiz fakat tanrının varlığı zorunlu değildir çünkü p ⇒ q ≡ r (p= evren başlamıştır, q= nasıl başladığını bilmiyoruz, r= evrenin başlaması için bir güce ihtiyaç vardır.) önermesinde p doğrudur ve q doğrudur bu nedenle r doğrudur önermesinin mantığı hatalıdır çünkü genellediğimiz zaman s= (her şeyin başlangıcı başka bir şey tarafından etkilenerek olmuştur) dediğimizde s 1’dir ve s ⇒ (p ⇒ q ≡ r) ≡? oluşur. Bu önermeyi açmaya çalışırsak ise şu ortaya çıkar:
s ⇒ (p ⇒ q ≡ r)
s ⇒ (p ' ∨ q ≡ r)
(s ⇒ p ' ∨ s ⇒ q ≡ s ⇒ r) ≡ x
(s' ∨ p ' ∨ q ≡ s' ∨ r) ≡ x | r ≡ p ' ∨ q
Bu eşitlik bize şunu gösterir:
Evrenin başlaması için bir güce ihtiyaç vardır≡ evren başlamamıştır veya nasıl başladığını bilmiyoruz. Önermenin iki tarafının değilinin alınması aynı sonucu vermelidir. r ' ≡ p ∧ q'
Evrenin başlaması için bir güce ihtiyaç yoktur ≡ evren başlamıştır ve nasıl başladığını biliyoruz
Evrenin başladığını bildiğimize göre evrenin başlaması için bir güce ihtiyaç olması için nasıl başladığını bilmememiz gerekir, fakat bu önermenin tuhaflaştığı yer evrenin nasıl başladığını bilirsek evrenin başlaması için bir güce ihtiyaç olmayacağı. Bu da demek olur ki yalnızca bir bilinmezlik hâkimdir. Tıpkı bilimde her zaman olduğu gibi evrenin başlangıcındaki kuvvetin ne olduğundan %100 emin olduğumuz zaman tanrının var olmasının gerekli olmadığını kabul edeceğiz.