top of page

1984 Eserindeki Totalitarizm Anlayışı

Tarih boyunca devletler, halkı kontrol etmek için birçok yönteme başvurmuşlardır. Devlet yönetiminin insanları kontrol etmek için yaptıkları yöntemlerden biri de yönetim şeklini değiştirmektedir. Bu yönetim şekillerinden biri de totalitarizm anlayışıdır. Totalitarizm anlayışı, totaliter yönetimler tarafından halka uygulanan, tek kişi önderliğinde baskıcı yönetim şeklidir. Totalitarizm anlayışı, bireyselliği reddeder ve bu durumun kontrol etme araçlarına sahiptir. Totalitarizmde temel amaç bireyselliği yok etmek ve toplumsal düzeni belirli ideolojiler üzerinden sağlamaktır. Birçok distopik eserde olduğu gibi 1984 eserinde de totalitarizm anlayışının örnekleri bulunmaktadır. Bu makalede de partinin insanlara olan baskısı ve büyük birader karakteri sayesinde oluşan totalitarizm anlayışı üzerinden incelenmiştir.

 

              Distopik eserlerin çoğunda insanları kontrol etmek için kullanılan yöntemlerden biri de baskı yöntemidir. 1984 eserinde de bu baskı totaliter bir yönetim tarafından yapılmıştır. Yönetim bu baskıyı yaparken çeşitli kaynaklar kullanmıştır. Örneğin kitapta geçen düşünce polisleri ve tele-ekranlar bunun için kullanılmıştır. Bu kanıya örnek olarak “Düşünce Polisi' nin, kime ne zaman ve hangi sistemle bağlandığını kestirmek çok zordu. Herkesi her an izliyor da olabilirlerdi. Ama size istedikleri zaman bağlanabildikleri açıktı. Çıkardığınız her sesin duyulduğunu, karanlıkta olmadığınız sürece her hareketinizin gözetlendiğini varsayarak yaşamak zorundaydınız; zorunda olmak ne söz, artık içgüdüye dönüşmüş bir alışkanlıkla öyle yaşıyordunuz.” (Orwell, 2017:13) sözü verilebilir. Bu söz 1984 eserinde yaşayan sadece Winston için geçerli değil orada yaşayan bütün insanlar için geçerlidir. Bu sözle insanların totaliter bir yönetim tarafından nasıl kontrol altına alındığı ve artık insanların bu durumu normal karşılayıp bütün hareklerinde izlendiğini bildiklerinden ötürü artık kendilerinin her zaman bu duruma göre davranmalarını “içgüdüye dönüşmüş birer alışkanlık” olarak kabul ettiğini söyleyebiliriz. Devletin bir diğer kontrol etme amacı olarak tele-ekranları örnek verebiliriz. Kitapta en az düşünce polisi kadar önemli olan tele-ekranlar sayesinde insanlar oldukça rahat bir şekilde kontrol edilebiliyordu. Bu düşünceyi desteklemek için “Winston okumayı bıraktı: Rahat rahat, güven içinde okuyor olmanın tadını çıkarmak istiyordu. Bir başınaydı: ne tele-ekran ne anahtar deliğinden bir dinleyen. İkide bir arkasına dönüp bakması ya da okuduğu sayfayı eliyle kapaması da gerekmiyordu.” (Orwell, 2017:201) sözünü örnek olarak verebiliriz. Bu alıntıda aslında tele-ekranların teknolojik birer düşünce polisi gibi insanları her zaman izlemesi ve böylece bütün hareketlerinin izlenmesi nedeniyle insanların özel hayatının gizliliği yasası ihlal edilmiş olunur.

 

            Devletlerin totaliter rejimlerini daha da etkin hale getirmek  için bazı figürlere ihtiyaç duymuşlardır. Bu figürler sadece o toplum için geçerli olup toplumun düzenini sağlanmasında büyük bir rol oynamıştır. Bu figürlere örnek olarak Adolf Hitler, Benito Mussolini ve Josef Stalin gibi liderler örnek olarak verilebilir. 1984  eserinde de totaliter lider olarak “büyük birader” karakterini örnek olarak verebiliriz. Büyük birader karakterinin insanlar üzerinde etkisi önemlidir. Büyük birader bütün karakterler içinde en üst tabakada yer almasına karşın onu gören hiçbir insan olmamıştır. Toplumda yaşayan herkesin büyük biraderi sevmesi ve ona saygı duyması gerekir. Çünkü tüm başarı ve iyi olaylar büyük birader sayesinde gerçekleştiği düşünülmüştür. Bu kanıya kanıt olarak “Piramidin tepesinde büyük birader oturmaktadır. Büyük Birader yanılmaz ve her şeye kadirdir. Tüm başarılar, tüm kazanımlar, tüm zaferler, tüm bilimsel buluşlar, tüm bilgiler, tüm bilgelikler, tüm mutluluklar ve tüm erdemler doğrudan onun önderliğinden doğar ve ondan esinlenir.” (Orwell, 2017:225) sözünü verebiliriz. Bu alıntıdan insanların gözünde büyük biraderin ne kadar yüce olduğu ve tüm iyi olaylarda onun etkisini olduğu vurgulanmıştır. Devlet, büyük birader ile ilgili konulara oldukça fazla önem verdiği için büyük biraderi sevmemek de bir suç sayılıyordu. Devlet, eğer böyle bir durum sezilirse hemen ihbar edilmesi gerektiği düşünüyordu. Kitabın ana karakteri olan Winston da aslında büyük biraderi sevmemesine rağmen kendisine yapılan zulümlerden sonra kitabın sonunda sevdiğini söylemiştir. Bu düşünceyi kanıtlamak için kitabın sonunda  “Başını kaldırıp o kocaman yüze baktı. O siyah bıyığın ardına gizlenen gülümseyişinin anlamını kavraması kırk yılını almıştı. Ah, o acımasız, boş aldanışlar! Ah, o sevecen kucaktan dik kafalı, bile isteye kaçışlar! Yanaklarından cin kokulu iki damla gözyaşı süzüldü. Ama artık her şey yoluna girmişti, mücadele sona ermişti. Sonunda kendine karşı zafere ulaşmıştı. Büyük Birader'i çok seviyordu.” (Orwell, 2017:320) sözünü verebiliriz. Bu alıntıdan yola çıkarak aslında başlangıçta büyük biraderi sevmeyen Winston’ın yapılan işkenceler sonucu artık Büyük Biraderi’ gerçek anlamıyla sevdiği ve içindeki çatışmanın artık bittiğini anlayabiliriz.

 

        Kısacası 1984 eserinde anlatılan totaliter rejimde, çeşitli baskı yöntemlerinden bahsedilmesi ve ona bağlı olarak birçok totaliter anlayışı benimseyen ifadenin ve uygulamanın olması kaçınılmazdır. Makalenin yan tezleri olan partinin insanlara olan baskısı ve büyük birader karakterinin sayesinde oluşan totalitarizm anlayışı incelenerek bu faktörlerin toplumun yapısı üzerindeki etkilerinin önemi açıklanmıştır. Bu yan tezler, 1984 eserindeki toplum yapısını anlamamıza yardımcı olmuştur.

bottom of page