top of page

1984 Eserinde Politik Baskıyla Oluşan Dehümanizasyonun İncelenmesi

İnsan tek başına iken yapmayacağı davranışları bir grup içinde kolaylıkla yapabilmektedir. Zihninde biz ve onlar ayrımı oluşan birey, kendi grubundan kabul ettiklerini yüceltirken onlar olarak damgaladığı gruba karşı nefret duyabilmektedir. Bu durumun sebebi de dehümanize olmaktır. Dehümanizasyon, insani duygulardan uzaklaşma ve insana has özelliklerden arınma anlamına gelmektedir. Topluma da yansıyan bu kavram felsefe, sosyoloji, psikoloji, tarih, edebiyat gibi disiplinlerle ilgilidir. Edebiyatta dehümanizasyon teması, bireylerin kimliklerinin yok edilmesi ve insani özelliklerinden yoksun bırakılmaları üzerinden, totaliter rejimlerden savaşın acımasızlıklarına, teknolojik yabancılaşmadan sosyal adaletsizliklere kadar çeşitli bağlamlarda işlenir. George Orwell’ın kaleme aldığı 1984 romanında dehümanizasyon önemli bir tema olarak işlenir. 1984, totaliter bir rejimin bireylerin özgürlüğünü ve kişisel kimliklerini bastırdığı, sansürün ve sürekli gözetimin hüküm sürdüğü distopik bir dünyayı anlatan bir romandır. Dehümanizasyon, bu distopik toplumun temel bir parçasıdır çünkü rejim, bireyleri insanlık dışı varlıklar olarak görmekte ve onları kontrol etmek için gerekli gördüğü acımasız yöntemleri uygulamaktadır. Bu makalede “1984 Eserinde Politik Baskıyla Oluşan Dehümanizasyon” konusu “Bireysel Dehümanizasyon” ve “Toplumsal Dehümanizasyon” olmak üzere iki yan tez halinde incelenecektir.


George Orwell’in 1984 romanı, totaliter bir rejimin insanları dehümanize ettiğini güçlü bir şekilde anlatır. Romandaki İngsos (İngiliz Sosyalizmi’nin kısaltması) Partisi, insani özelliklerden arınmış ve partiye muhalif görüşlere nefret duyan bir halk oluşturmayı amaçlamaktadır. “Kişilerin, grup içinde zaman zaman bireysel kimliklerini kaybedebildikleri görülür. Örneğin, karıncayı bile incitmeyecek kişiler, bir grubun içinde kendilerinden beklenmeyen saldırgan davranışlarda bulunabilir.” (Aksu, 2022). Alıntının da desteklediği gibi birey, grup içerisinde farklı hareket edebilir. Bu nedenle de Parti, toplumu ideolojisi etrafında toplamayı hedeflemektedir. Amacına ulaşmak için ise halkını dehümanize etmektedir. Dehümanize süreci çeşitli uygulamalarla sistematik olarak gerçekleştirilir. Uygulamaların bir kısmı bireye yönelik iken bir kısmı ise toplum dehümanizasyonuna yöneliktir.


Parti’nin amaçlarından bir tanesi insanları sürekli olarak gözlemektir. Bu gözetim, bireylerin iç dünyalarına ve kişisel alanlarına müdahale ederek onları sürekli baskı altında tutar. Gözetim altında olmak, bireylerde sürekli bir korku ve tedirginlik hali yaratır. Bu durum, insanların doğal davranışlarını ve düşüncelerini bile etkiler, çünkü her an izlendiklerini bilmek onları sürekli tetikte olmaya zorlar. “Fısıltıyla konuşmadığı sürece Winston’ın çıkardığı her ses tele-ekran tarafından alınıyordu; dahası, madeni levhanın görüş alanında kaldığı sürece Winston işitilmekle kalmıyor, görülebiliyordu da.” (Orwell, 2019:13). Gözetim, alıntıda da bahsedildiği gibi tele-ekranlar üzerinden de yapılabildiği gibi gizli kamera, mikrofonlar ve evdeki çocuklar üzerinden dahi yapılabilmektedir. Gözetim sonucunda bireyin mahremiyeti yok edilir. Ana karakter Winston ve kız arkadaşı Julia'nın ilişkisi, sadece Parti'ye karşı değil, aynı zamanda mahremiyetin ve kişisel özgürlüğün de bir direnişidir. “Sevişmeleri bir savaş, doyumun doruğuna varışları bir zafer olmuştu sanki. Parti’ye indirilmiş bir darbeden farksızdı. Siyasal bir eylemdi.” (Orwell, 2019:141). Parti, bireylerin duygusal ve cinsel ilişkilerini de kontrol eder. Sevgi ve cinsellik, sadece Parti'nin çıkarlarına hizmet edecek şekilde düzenlenir ve bireylerin duygusal bağ kurmaları engellenir. Mahremiyet ihlalleri kişisel kimlik kaybına sebep olur, birey kendini bir kalıba uydurmaya zorlar. Parti’nin uyguladığı bir diğer yöntem olan çift düşün, bireylerin aynı anda iki çelişkili düşünceye inanmasını sağlayarak gerçeklik algılarını bozmak için kullanılır. Bu durum, bireylerin mantıklı düşünme yetilerini zayıflatır ve onların özgür iradelerini yok eder. Parti, bireylerin düşüncelerini kontrol etmek için düşünce suçu kavramını kullanır. Parti'ye aykırı düşünceler bile suç kabul edilir ve bireyler bu nedenle cezalandırılır. Cezalar, Sevgi Bakanlığında yer alan işkence odalarında uygulanır. Fiziksel acı ile başlayan süreç kişinin en büyük korkusu ile yüzleştiği 101 Numaralı Oda’da devam eder. “Herkes bilir. 101 Numaralı Oda’daki şey dünyanın en kötü şeyidir.” (Orwell, 2019:305) Winston için bu, sıçanlarla dolu bir kafesle yüzleşmek anlamına gelir. Bu korkular, bireyin psikolojik sınırlarını zorlar ve onu itaat etmeye mecbur bırakır. Ardından Parti, bireylerin gerçeklik algısını bozarak onları manipüle eder. Winston’a dört parmak gösterildiğinde, Parti'nin emrettiği şekilde beş parmak olduğunu kabul etmesi istenir. Parti, bireylerin en sevdiklerine ihanet etmelerini sağlar. Winston, işkence sırasında Julia’ya ihanet eder, bu onun ruhsal çöküşünün ve Parti'ye tam teslimiyetinin bir işaretidir. Bu süreç, dehümanizasyonun en uç noktasıdır.


Bireyin dehümanizasyonu, kişisel kimlik, özgür irade ve duygusal bağlar gibi bireysel niteliklerin yok edilmesi üzerine odaklanır. Toplumun dehümanizasyonu ise kolektif kimlik, propaganda ve dil manipülasyonu gibi toplumsal yapılar üzerine odaklanır. Kolektif kimlik, bir grup insanın ortak özellikler, değerler, inançlar ve amaçlar etrafında şekillenen ortak kimliğidir. Parti, toplumu bir bütün olarak şekillendirir ve bireyleri bu kolektif kimliğe uymaya zorlar. Parti bu dayatmayı propaganda aracılığıyla yapmaktadır. Her durumda topluma Parti’nin lideri Büyük Birader’in hatırlatılması bu propagandanın en belirgin örneğidir. Ülkenin her yerinde bulunan "Savaş Barıştır", "Özgürlük Köleliktir", "Cahillik Güçtür" sloganları insanların düşünme yetisini köreltir. Sloganların yanında rejimin geliştirdiği yenisöylem, dilin sınırlandırılarak toplumun düşünme kapasitesinin daraltılmasını amaçlar. “Sözcükler her yıl biraz daha azalacak, bilinç alanı her yıl biraz daha daralacak.” (Orwell, 2019:63). Kelimelerin ve anlamların yok edilmesi, toplumdaki bireylerin Parti'ye karşı çıkacak düşünceleri geliştirmesini engeller. Ayrıca toplum, sürekli bir savaş halinde tutularak, milliyetçilik ve düşmanlık duyguları beslenir. Savaş halinde bulunulan ana öge "Goldstein ve Kardeşlik" olarak temsil edilir. “Goldstein baş haindi, Parti’nin saflığını bozan ilk kişiydi” (Orwell, 2019:22). Kardeşlik ise Goldstein önderliğinde rejime karşı oluşmuş bir direniş hareketidir. Parti’nin karşısında Goldstein’ın yanı sıra distopik dünyadaki diğer ülkeler de vardır. “Goldstein’a duyulan nefret, Avrasya ya da Doğuasya’ya duyulan nefretten daha sürekliydi, çünkü Okyanusya bu devletlerden biriyle savaştayken öbürüyle genellikle barışta oluyordu.” (Orwell, 2019:23). Alıntıda görüldüğü üzere Okyanusya’nın düşman olarak tanımladığı ülkeler zaman zaman değişmektedir. Okyanusya, Doğuasya ile savaşta iken birden Avrasya ülkesi ile savaşta olabilmektedir. Halk, sürekli oluşan bu farklılığı sorguladığında ise Gerçek Bakanlığı sayesinde oluşturulmuş, orjinali değiştirilmiş kaynaklar halka sunularak ve halk kandırılmaktadır. Parti’nin sürekli bir düşman yaratmasının amacı ise toplumun dikkatini iç sorunlardan uzaklaştırmak ve kontrolü sağlamaktır. Süreç sonunda halk totaliter rejime mutlak itaat eden bir kitleye dönüşmektedir.


Sonuç olarak, George Orwell'in 1984 romanı, totaliter bir rejimin bireyleri ve toplumu nasıl dehümanize ettiğini etkileyici bir şekilde ortaya koyar. Romanın ana temalarından biri olan dehümanizasyon, bireylerin ve toplumun insani özelliklerinden arındırılarak kontrol altına alınmasını ve bu süreçte karşılaştıkları uygulamaları gösterir. Dehümanizasyon, kişinin kimliğinin, özgür iradesinin ve duygularının yok edilmesiyle; propaganda, dil manipülasyonu ve sürekli düşman yaratma yoluyla toplumu kontrol altına alır. Parti’nin sürekli gözetim ve düşünce kontrolü, bireyleri sürekli bir korku ve itaat durumuna zorlar. Bireyin mahremiyetinin ve özgürlüğünün tamamen yok edilmesi, kişisel kimlik ve duygularının yok olmasına neden olur. Parti'nin uyguladığı işkence ve psikolojik baskılar, bireylerin en sevdiklerine bile ihanet etmelerine yol açar. Toplumsal düzeyde ise Parti, propaganda ve dil manipülasyonu yoluyla toplumun düşünme kapasitesini daraltır. Sürekli olarak yaratılan düşmanlar ve savaş hali, toplumun dikkatini iç sorunlardan uzaklaştırarak Parti'ye bağlı bir kitle oluşturur. Eser, bu dehümanizasyon sürecinin toplumu nasıl tahrip ettiğini ve nefret, düşmanlık gibi duygulara sürüklediğini vurgular.




Kaynakça:


Orwell, G. (2019), 1984, İstanbul, Can Yayınları


AKSU Sezer, Toplulukları Galeyana Getirme Yöntemi: İnsandışılaştırma, https://www.pugat.org/toplum/sosyal-psikoloji/2022/01/31/topluluklari-galeyana-getirme-yontemi-insandisilastirma/, (ET: 18.05.2024).











bottom of page